İl Müftü Yardımcısı Dilaver Şahin'in yazısı...


Doğruluk, İslam'ın temel değerlerinden biridir. Öyle ki Kur'an-ı Kerimde sık sık tekrarlanan kişisel ve toplumsal erdemlerin sabırdan sonra en çok vurgulanan erdem olduğu görülmüştür. Doğruluk sadece ahlaki bir erdem olarak değerlendirilemez, o aynı zamanda insandaki imanı, amel bütünlüğünü ve kişinin imandaki samimiyetini gösteren söz ve eylemler olarak da dışarıya yansır.
Doğruluk öncelikle doğru ve dürüst olma durumu, dürüstlük, adalet şeklinde tanımlanmaktadır. Doğruluk yalnızca doğruyu söylemek ve buna uygun eylemler olarak tanımlansa da evrensel hakikatlere, genel ahlaki değerlere uyum göstermesi, bunların ifadesi olma durumudur.
Doğruluğun zıttı yalancılıktır ve hakikate aykırılıktır. Bilginler, bir ifadenin doğru olması için sadece sözlerin gerçekle uyuşmasını yeterli görmemişler, bunlar aynı zamanda konuşan kişinin zihnindeki hakikat düşüncesi ile de uyumlu olması gerektiğini belirtmişlerdir. Eğer ki konuşmacının zihnindeki ile söylediği farklı olursa bu, doğruluktan başka ikiyüzlülük olur ki bu davranış ve hareket doğrulukla alakası olamaz. Bunun için doğruyu yansıtmak niyet ya da kararlılığın mevcudiyetini oluşturmaktadır. Özü sözü doğru ifadesinde sadece dıştaki değil aynı zamanda kişinin içindeki, zihindeki hakikati de yansıtması gerektiğini ifade eder. Doğruluğun gerçek anlamda Kuran da övülen ahlaki bir erdem olabilmesi için onun bazı niteliklere sahip olması gerekir. Sözün sadece tek başına doğru olması onun ahlaki bir erdem olmasını her zaman gerektirmez. Mesela, gıybet, laf taşıma anlamındaki kovuculuk gibi erdemsizlikler gerçekte doğruluk içerseler de ahlaken yalan ve yalandan daha kötüdürler.
Doğruluk kavramlarının tanımlarına baktığımızda, ilk olarak doğruluk her ne kadar nesnel hak ve hakikatlere uyum olarak tanımlansa da doğru söyleyen kişinin hakikat hakkındaki düşüncesi, hakikat algısı ve hakikati dile getirme azim ve kararlılığı, doğruluğun açığa çıkmasını etkilemektedir.
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) :
''Allah'ım sen Haksın, senin vaadin haktır, sana kavuşmak haktır, cennet haktır, cehennem haktır, peygamberler haktır.'' (Buhari, Teheccüd 1) Buyurmuştur. Dolayısıyla hak ve hakikat kavramı bağlamında daha geniş boyuttan bakınca, doğruluk aslında Allaha imanın, mümin olmanın bir gereğidir. Mümin, doğrulukla sadece nesnel bir gerçeği söylemekte aynı zamanda içsel, öznel bir tasdiki de dile getirmekte, müminin vasfını da ortaya çıkarmaktadır.
Kuranı Kerimde özü sözü bir olmayan müminler (Saff61/2/3, Tevbe 9/42) ve riyakarların (Maun 107/4-7) yenilmesi boşuna değildir. Bu açıdan bakıldığında Hz. Peygamber (s.a.v.) in bizi aldatan bizden değildir (Müslim, İman 164) sözleri, doğruluğun imanla ilişkisine bu boyuttan bakıldığında Kur'an'da doğruluğun zıttı olan yalan ve hakkın zıttı olan batılın niçin bu kadar yerildiğiAllahı ve vahyi tasdik eden Peygamber ve insanların sıddıklar ve sadıklar olarak neden bu kadar övüldüğü de daha iyi anlaşılır.
Sevgili Peygamber Efendimizin 'size doğruluğu öğütlerim, çünkü doğruluk iyiliğe, iyilikte cennete götürür. Doğruluğu şiar edinen kimse Allah katında doğru sözlü diye yazılır. Yalan söylemekten sizi men ederim; çünkü yalan söylemek günaha, günah ta cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye nihayet Allah katında yalancı diye yazılır' (Buhari Edep 69) hadisinde doğruluk ve iyiliği kendisine temel ilke haline getirenleri Allah katında sıddıkolarak tanımlanması çok manidardır. Ahlaki bir erdem olan doğruluğun imanla ilişkisi Hud Suresindeki 'emrolunduğun gibi dosdoğru ol' ayetinde daha iyi açığa çıkar. Peygamber efendimiz (s.a.v.) bu ayeti kastederek Hud suresi beni yaşlandırdı demiştir. Bu açıdan doğruluk hem iman hem de bu imanın gereği olan ahlaki sorumlulukları yerine getirmeyi kapsayan bir erdemdir. Kalbin tasdik ettiği değerlere uygun söz ve davranışlara sahip olmak, hakkı bilmek, hakkı söylemek ve davranmak, mümindeki tam bir ihlas ve takvayı iman, amel bütünlüğünü yansıtan ve bu haliyle mümin ile münafığı ayıran bir ölçüt konumundadır doğruluk.
Görüldüğü gibi doğruluk sözün doğru olmasından çok daha fazla geniş bir çerçeveye sahiptir. İnsanın sözü yanında özünün de doğru olması, doğruluk, söz, tutum, davranış, eylem, düşünce ve inanç bütünlüğü içerisinde olmasının gerektirir. Bu bakımdan bir Müslümanın sözü, özü, hayatı başkasına da örnek olması gerekir.

GÜNÜN DUASI
'Ey Allah'ım! Senin ilmine güvenerek senden hakkımda hayırlısını istiyorum ve kudretine sığınarak senden kudret istiyorum ve senin sınırsız lütfundan bana ihsan etmeni istiyorum; çünkü sen, her şeye kadirsin, ben bir şeye kadir değilim. Sen bilirsin, ben bilmem, Sen bilinmeyenleri bilensin' (Tirmizî, Salat, 349; Buharî, De'avat, 48)