Eskiden yokluk vardı buram buram…

Açlık ile tokluk ikiz kardeş gibi günlük yaşam içinde yoğrulup
giderdi… Şimdi ki gibi antikalar olmazdı hane köşelerimizde…

Gaz lambası vardı haneleri aydınlatan… Lambada titreyen alev vardı
yürekleri ısıtan… Soba, kuzineydi bizleri ısıtan… Ocakta, maltızda
kaynardı aşımız… Meşe odunuyla kara çaydanlıkta demlenirdi çayımız…
Tüfek duvara asılırdı, fişeklik de hemen yanına…

Et, süt, yoğurt peynir marketlerden alınmazdı öyle… Bakkallardan bile
almak abes kaçardı… Her hanede büyükbaş /küçükbaş hayvanlar vardı
hanelerin ihtiyaçlarını karşılayan…

Kavurmalar, gakırdaklar, kışlık et ve sucuklar vardı neredeyse her
hane de… Koyunlar kırkılır yapağısı satılırdı… Yününden kazaklar,
çoraplar örülürdü anaların, ebelerin o maharetli ellerinden… Kışlık
peynir bidonlara hazırlanırdı… Kıymetliydi goyurtmaç(k), kese yoğurdu,
kel peynir…

Bir kaç parça mutfak malzememiz vardı /sergenlerimizde… Sahanlar
vardı, güveçler vardı yoğurt mayalanan… Helke vardı hayvanlarımızı
sağdığımız… Bakraç vardı, güğüm vardı su taşıdığımız…

Bir iki takım kıyafetimiz olurdu, küçülenleri kardeşlerimizin giydiği…
Bayram sabahı uyandığımızda başucumuzda ne bulduysak onu giyerdik…
Hemen her haneyi gezer şeker toplardık hanelerden, bal damlardı
gönüllerden… Şekerin, fındığın, fıstığın tadı bir başkaydı…

Güzellikler vardı yaşamakla /yazmakla tüketemeyeceğimiz…

Kumbaralarımız vardı tasarrufu öğrenip, açılınca şenlendiğimiz…
Kapitalizmin en acımasız reklamları nasılda sardı sarmaladı bizi
böyle… Nereye gitti cebimizde ki para, yastık altında ki altınlarımız!

Çektikçe uzayacak, yazdıkça coşacağız /anlayacağınız… Haddi aşmadan
durmak lazım…

Güvence der ki!
Geçmişte çekilen yokluk tel tel tecrübe ile ağartırdı saçları…
Saçlardaki aklık, şimdi çekilen manevi yokluktan halliceydi…
Dedik ya eskiden yokluk vardı buram buram…

YAŞANAN GERÇEK MASALLAR…

Sihirli bir değnek olsa da toplasak etrafımıza /yokluğun! Olduğu dünü
görmemiş gençleri /çocukları...
Anlatmalı yaşanan gerçek masalları… Beğenmedikleri dünü, beğendikleri
bugün ile kıyaslamaları sağlanmalı…

Onlara / geleceğimize anlatacak çok şey var hala… Ve hala geç kalmış
sayılmayız… Ve hala bir şansımız var…

Çocukluğumda yediğim elmayı, ekşi eriği, Miyo'nun bahçede ki yabani
ahladı, alıcı özlüyorum ben…

Dondurma yapmak için Tepelce altında ki harmanda gömülmüş karı kazan
Mahmut amcayı, yapılan dondurmayı özlerim... Dağ eriğini, ipe dizip
sattığımız alıcın tadını özlerim… Şevket emmimin çektiği pişmaniyeyi,
sini etrafında ki musmutlu eş /dost hısımları özlerim…

Tereyağlı bazlamayı, haşhaşlı gözlemeyi, sacın üzerinde ki yumurtayı
özlerim… Anamın kavurduğu miyaneyi, ramazan yufkasını özlerim ben…

Yokluk! Günleriydi özlemini çektiğimiz… Ya siz ey erenler! Siz
özlemiyor musunuz o günleri?

/////////////////////////////////////////////////////////////////

TOPLUMUN TEMEL TAŞIDIR ESNAF…

Esnaflar toplumun temel taşıdır... Önem arz eder… Sorun varsa, acil
çözüm gerekir…

Esnaf mutlu ise toplum mutlu ve huzurludur, esnaf başını eğmişse
ülkede işler iyiye gitmiyor demektir…

Diğer bir ifadeyle 'Bir yerde esnafın yüzü gülüyorsa orada her şey
güzel gidiyor denilebilir' Aksi durumda sıkıntı vardır…

Cumhuriyetin, istikrarın ve huzurun garantilerinden biridir esnaf…

Esnafın işleri iyi olursa Türkiye mutlu olur /huzur bulur… Esnaf
kazanırsa hepimiz kazanırız /Türkiye kazanır /kaybederse hepimiz…

İşin özü bu…

/////////////////////////////////////////////////////////////////

EY TÜRK MİLLETİ, TİTRE VE KENDİNE DÖN…

* Korkusundan Çin seddi yaptırılan bir Türk'tür (Mete)
* Avrupa'ya aman dileten bir Türk'tür (Attila)
* 50 binle 200 bin kişilik orduyu yok eden bir Türk'tür (Alparslan)
* 500 bin haçlı ordusunu Hatay'a kadar 2 bin kişi bırakan Türk'ün
adıdır (Kılıçarslan)
* 40 çeriyle binlerce kişilik Çin'e karşı duran bir Türk'tür (Kürşad)
* Gemileri karadan yürütüp çağ kapatıp çağ açan Türk'ün adıdır (Fatih)

1300 yıl evvel taşa kazınan sözleri hala anlamayanlar var içimizde…
Sözüm içimizde ki hainlere ve dahi hain sevicilere…

Bakın ne diyor Galip Erdem 'Sosyalizm Ve Milliyetçilik Üzerine
Mektuplar, sf.165-166-167 Ötüken Yayınevi – 1975' kitabında…

…Bilge Kağan'ın buyruğu da, dilimizden hiç düşmüyor. Aklımıza
geldikçe: 'Ey Türk Milleti, titre ve kendine dön,'' diyoruz. Korkarım
ki, kendimize dönüş ne ise ama titremeyi yanlış anladık.'