İl Vaizi Enes Fidan'ın yazısı...

Her şeyi yoktan var eden Rabbimiz, biz insanları varlıkların en şereflisi kılmış ve bizleresayısız nimetler ihsan etmiştir.YüceRabbimizin varlık alanına dahil ettiği her şeyin bir yaratılış gayesi vardır. Varlıkların en şereflisi olan insanın yaratılış gayesi ise Rabbini tanımak ve bilmek yani O'na hakkıyla boyun eğmektir. Nitekim Yüce Rabbimiz 'Sizi sırf boş yere yarattığımızı ve sizin artık huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?' (Mü'minûn 23/115)ayetiyle insanın boş yere yaratılmadığına dikkatlerimizi çekmiş ve yaratılış gayemizi en yalın ifade ile şöyle açıklamıştır:'Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım' (Zarîyat51/56).

İnsanın kul olma noktasında başarılı olabilmesi için öncelikle dininemir ve yasaklarına yani farzlara ve haramlara riayet etmesi en temel husustur. Farzlar ve haramlar hususunda gerekli titizliği gösterdikten sonra, nafile ibadetlerle kişinin kulluk bilincini taze tutması ve Rabbine daha çok yaklaşmak için gayret etmesi de önemlidir.

Sözlükte 'hak edilen miktara veya paya eklenen, ziyade, ilave, fazlalık' gibi anlamlara gelen nafile kelimesi fıkıh dilinde geniş anlamıyla; dinen farz ve vacip niteliğinde olmaksızın mükelleften yapılması istenen malî ve bedenî ibadetleri, dar anlamıyla farz, vacip ve sünnet ibadetler dışında kişinin daha fazla sevap kazanmak için kendi isteğiyle yaptığı malî ve bedenî ibadetleri ifade eder.

Nafile ibadetlerimizin kulluk bilincimize çok önemli katkıları mevcuttur. Bunların başında Rabbimizin sevgisini ve muhabbetini kazanmak gelir.NitekimEbûHüreyre(r.a.)'den rivayet edildiğine göre, Rasûlüllah(s.a.v.) Allah Teala'nın şöyle buyurduğunu bizlere aktarmıştır: 'Kulum, kendisine emrettiğim farzlardan, bence daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık sağlayamaz. Kulum bana (farzlara ilaveten işlediği) nafile ibadetlerle durmadan yaklaşır; nihayet ben onu severim. Kulumu sevince de (adeta) ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden ne isterse, onu mutlaka veririm, bana sığınırsa, onu korurum'(Buharî, 'Rikak', 38).

Nafile ibadetlerimizin önemli bir faydası da kulluğumuzdaki eksikliklerimizi gidermesi, bilerek veya bilmeyerek işlediğimiz hatalarımızı örtmesi, hesap gününde bizlere kolaylık sağlamasıdır. Yine Efendimiz (s.a.v.) şöylebuyurmuştur:'Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk amel, namazdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün değilse, kaybeder ve zararlı çıkar. Şayet farzlarından bir şey noksan olursa, Azîz ve Celîl olan Rabbi:'Kulumun nafile namazları var mı, bakınız?' buyurur. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir' (Tirmizî, 'Salat', 189).

Dinimiz her konuda olduğu gibi nafileler konusunda da ölçüyü kaçırmamamızı, dengeyi korumamızı emreder. Bu açıdan yalnızca nafileler üzerine bina edilmiş bir din anlayışı eksik ve hatalıdır. Nitekim ibadetlerin asıl gayesi kişinin olgun ve erdemli bir mümin olmasını sağlamaktır. İbadetlerle Yüce Allah'ın huzuruna çıkan bir kul, adeta şunları haykırmaktadır: 'Ey Rabbim! Nasıl bu konudaki emrine itaat edip huzuruna gelmiş isem hayatımın bütün safahatında da emir ve yasaklarına itaat edip belirlediğin sınırlara riayet edeceğim.' Nafile ibadetlerimiz, bu bilinci arttırdığı ve kişiyi erdeme ulaştırdığı oranda kıymeti haizdir. Aksine, bir taraftan çokça nafile namaz kılıp oruç tutan diğer taraftan eşini ve çocuklarını ihmal eden, kul ve kamu hakkı yiyen, etrafındaki insanlara hayatı zehir eden bir Müslümanın yaptığı bu nafilelerin Allah'ı hoşnut etmeyeceği izahtan varestedir. Öyleyse kullara düşen, Allah'ın emir ve yasaklarına riayet ettikten sonra bizi ahlaken olgunlaştıracak nafilelere sarılmak olmalıdır. Yüce Allah'a yaklaştıracak ve Sevgili Peygamberimiz(s.a.v.)'in ahlakını kuşanacak bir hayat sürebilmek temennisiyle…