Samimiyet
Geçtiğimiz hafta Kılıçdaroğlu Twitter'dan paylaştığı Alevi isimli video ile geniş çapta etki yarattı. Videonun içeriğine değinmeden önce izlenme sayısına değinmek lazım. Kılıçdaroğlu'nun videosu bir rekora imza atarak 105 milyon izleyiciye ulaştı ve Twitter'ın bugüne kadar en çok izlenen videosu oldu. Gerçekten Twitter üzerinden bu kadar kişiye ulaşmak muazzam bir iş. Bu durum Kılıçdaroğlu'na, CHP'ye ve Millet İttifakı'na gösterilen ilginin çok güzel bir göstergesi. Anketlere inanmıyorsanız sosyal medya etkileşimlerine, mitinglerde toplanan kalabalıklara inanın. Gelelim videonun konusuna. Bu videonun bu kadar çok konuşulmasının belki de en önemli sebebi Kılıçdaroğlu'nun Türkiye'nin yıllardır bitmek bilmeyen, gerek gizliden gerek açıktan tartışılan Alevi meselesine değinmiş olmasıydı. Aslına bakarsanız halk arasında bir Alevi-Sünni ayrımı/tartışması yok. Halk zaten yüzyıllardır iç içe kardeşçe yaşıyor. Küçük bir bağnaz azınlık dışında kimse kimsenin mezhebini sorun etmiyor. Ama bu bağnaz azınlığa gereken cevabı vermek için Kılıçdaroğlu'nun açıktan ve yüksek sesle bu konuyu dile getirmesi çok faydalı oldu. Kılıçdaroğlu özetle önemli olanın dürüst ve samimi bir Müslüman olmak, hak yememek olduğunu söylüyor ki ülke olarak belki de en çok ihtiyaç duyduğumuz şeyler dürüstlük ve samimiyet.
Ben Müslümanım diye bas bas bağırmak, camide siyaset yapmak, elinde Kuran ve seccade sallayarak miting yapmak mıdır samimi Müslümanlık? Allah kelamını ağzından düşürmemek ama gözünü kırpmadan tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemek midir samimi Müslümanlık? Yoksa bütün ihaleleri küçük bir iş adamı azınlığına verip geri kalan herkesin hakkını yiyerek onları paraya boğmak mıdır? Samimi Müslümanlık günde beş vakit yalan söylemek midir? Milleti beş kuruşa muhtaç etmek midir? Devlet hazinesini bir inat uğruna boşaltmak mıdır? İşte tüm bunlar samimi bir Müslümanın asla yapmayacağı, yaptırmayacağı, tenezzül etmeyeceği şeylerdir. Samimi Müslümanlık kul hakkı yememek, yalan söylememek, adaletten ayrılmamak, insanların inanç ve yaşamlarına karışmamaktır. Artık kimin dürüst ve samimi olduğuna siz karar verin…

Çift Kur
Son yıllarda ekonomide her şey bir garip işliyor. Ekonomimizi yöneten büyük ekonomistlerimizin almış olduğu enteresan kararlar sayesinde Türk Lirası günden güne erirken çift kur gibi ilginçliklere şahit oluyoruz. Belki bazılarınızın dikkatini çekmiştir. TV ekranlarında gördüğümüz dolar kuru ile gerçek hayattaki dolar kuru çok farklı. Hükümet gerek sözlü yollarla gerek resmi yollarla bankalar üzerinde dolar kurunun artmaması için ciddi bir baskı kuruyor. Ama ne kadar baskı kurulursa kurulsun dolara olan talep ve dolayısıyla doların yükselişi engellenemiyor. Bankalar hükümetin baskısı sonucu dövizi kağıt üzerinde düşük gösterse de piyasada dolar çok daha yüksek fiyatlarla alınıp satılıyor. TV ekranlarında dolar 19.40 olarak gösteriliyor ama döviz bürolarında ve bankalarda 20.45'ten satılıyor. Doları 50 yıl öncesinin kafa yapısıyla piyasaya baskı kurarak düşüremezsiniz veya sabit tutamazsınız. İnsanlar Türk lirası günden güne eridiği için dolar almak istiyor. Dolar yükselmesin diye bankalara baskı kurmak yerine sorunun köküne inip Türk lirasını tekrar değerli hale getirmek gerekiyor. Ama şu an yapılan şey tam tersi. Merkez bankası sürekli para basıyor. Para bastıkça enflasyonu daha da körüklüyor. İstanbul kapalı çarşıda konuşulanlara göre Merkez Bankası yeni bastığı paralarla her gün gelip kapalı çarşıdan yüklü miktarda döviz alıyormuş. Merkez bankasının piyasaya bu kadar para saçmasına mı yanalım yoksa kapalı çarşıya gelip döviz alacak seviyeye düşmesine mi yanalım?
Kitap Tavsiyesi: Bir Toplum Nasıl İntihar Eder? (Celal Şengör)
Haftanın Sözü: Kafeste doğan kuşlar uçmayı hastalık sanırlar. (Alejandro Jodorowsky)