Her anne-baba sağlıklı bir çocuk sahibi olmayı ister. Ancak hayat, kimi zaman bizleri beklenmedik yollarla sınar. Doğuştan ya da sonradan bedensel, zihinsel, ruhsal veya sosyal yetilerini kaybeden çocuklar, hem kendileri hem de aileleri için özel bir yaşam mücadelesini beraberinde getirir. Günlük ihtiyaçlarını karşılamakta ve toplumsal hayata karışmakta güçlük çekebilirler. Fakat her ne kadar desteğe ihtiyaç duysalar da, bu onların hayattan soyutlanmaları gerektiği anlamına gelmez.

Engelli bir çocuk sahibi olmak, sadece fiziksel değil, psikolojik ve manevi anlamda da güçlü bir imtihandır. Aileler ilk etapta korku, çaresizlik, suçluluk, hatta isyan duygularıyla yüzleşebilir. “Neden ben?” sorusu, birçok annenin ve babanın içini yakar. Oysa bu özel durumun cevabı, yaşananların nasıl anlamlandırıldığıyla doğrudan ilgilidir.

İmtihanın Hikmeti

Hiç şüphesiz, varlığın da yokluk kadar ağır bir imtihan olduğu unutulmamalıdır. Rabbimiz (c.c.) bizleri hem verdikleriyle hem de vermedikleriyle sınar. Engelli olmak ya da engelli yakını olmak bir ceza değil, ilahi bir sınavdır. Bu durumu sabır, sevgi ve tevekkülle karşılayanlar, aslında imtihanın en zorlu yönünü aşmış olurlar. Kur’an-ı Kerim’de geçen şu iki ayet, zorluklar karşısında kalplere hem umut hem de huzur verir: “Hastalandığımda O bana şifa verir” (Şuarâ 26/80) ve “Allah hiçbir kimseyi, gücünün yetmediği bir şeyle yükümlü kılmaz” (Bakara 2/286). Bu iki ilahi söz, hayatın türlü imtihanlarında Allah’a olan güveni pekiştirir. İnsan bazen dayanamayacağını düşündüğü sıkıntılarla karşılaşabilir, fakat bu ayetler gösteriyor ki Rabbimiz kulunu asla taşıyamayacağı bir yükle sınamaz. Hastalık, engellilik veya başka türlü zorluklar karşısında inanan kalp bilir ki, şifa da sabır da yalnızca Allah’tandır ve her zorlukla birlikte muhakkak bir kolaylık da vardır (İnşirah 94/5-6).

Manevi Destek Olmadan Olmaz

Engelli bireyler için tıbbi ve ekonomik destek kadar, manevi destek de hayati öneme sahiptir. Zira inançla beslenen bir kalp, karşılaştığı zorluklara karşı daha dirençli olur. Aile bireyleri bu süreci birlikte taşımalı, anne ve babanın sevgisi birbirine güç vermelidir. Unutulmamalıdır ki, engelli çocuğun gözyaşı da sevgisi de kardeşleriyle aynıdır.

Toplumsal Duyarlılık Şart

Bir diğer önemli konu da toplumun bu konuda bilinçlendirilmesidir. Engelli bireylerle konuşurken sadece sözlü değil, bedensel olarak da onlara yönelmek gerekir. Sorularına geçiştirmeden yanıt vermek, dikkatle dinlemek, anlayamadığımızda tekrar sormaktan çekinmemek insani bir görevdir. Abartıdan uzak, samimi bir ilgi yeterlidir.

Engelli çocuğa sahip aileler, bir yandan çocuklarının özel ihtiyaçlarıyla ilgilenirken, bir yandan da toplumun onlardan beklediği tüm rolleri yerine getirmek için çabalar. Onların bu çabası, takdiri ve desteği hak eder. Unutulmamalıdır: Engel bedenlerde değil, gönüllerdedir. Gerçek engel; sevgisizliktir, anlayışsızlıktır, duyarsızlıktır.

İyilik Bir İbadettir; Engellilere Bilinçle Yaklaşmak

Toplumda engelli bireylere yaklaşımın sadece merhametle sınırlı kalmaması, aynı zamanda bir ibadet bilinciyle yapılması gerektiğini bizlere öğreten Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), az sözle çok anlam ifade eden üslubuyla ashabına daima iyilik yapmalarını ve sadaka vermelerini öğütlemiştir. Allah’ın kullarına en büyük ikramlarından biri olan sağlık nimeti için, hatta insanın vücudundaki her bir eklem için sadaka verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu sözler karşısında şaşıran sahabiler; “Ey Allah’ın Rasûlü! Bizim her gün sadaka verecek kadar mal varlığımız yok ki...” diyerek endişelerini dile getirdiklerinde, Peygamber Efendimiz sadakanın yalnızca maddi yardımla sınırlı olmadığını, her insanın sahip olduğu imkânlarla sadaka verebileceğini belirtmiştir. “Görme engelli bir insana rehberlik etmen sadakadır. İşitme ve konuşma engelli bir insana anlayacağı şekilde anlatman sadakadır. Bir ihtiyacı konusunda senden yol göstermeni isteyen kimseye yol göstermek, dertliye koşmak, yürümekte zorlanana destek olmak ve konuşmakta zorlanan birinin meramını anlatmasına yardımcı olmak da sadakadır” (İbn Hanbel, V, 168-169) ifadeleriyle engellilere karşı yalnızca merhametle değil, bilinç ve sorumluluk duygusuyla hareket etmemiz gerektiğini bizlere hatırlatmaktadır…

                                                                                                                   Semih GÜMÜŞ

                                                                                                              Din Hizmetleri Uzmanı