Her zaman hep başarılı olmak istedik. Başarılı olduğumuz kadar mutlu olmak istedik hep. Başarılı, mutlu olduğumuz kadar da sağlıklı olmayı istedik elbette.
Başarılı, sağlıklı, mutlu olmak elbette en büyük arzumuz. Kendimizin olduğu kadar yakın çevremizin, arkadaşlarımızın, dostlarımızın hatta bütün insanların böyle olmasını isteriz hep.
Dürüstlük, cömertlik, adalet, hoşgörü, çalışkanlık, yardımseverlik, güler yüz, mertlik… uğruna yapmayacağımız yoktur.
Sağlıklı, bilgili, üretken, namuslu, cesur, kendiyle barışık, çevresiyle barışık … olabilmek için yapamayacağımız fedakarlık da yoktur.
Akıl, zeka, şahsiyet ve bilgisiyle örnek biri olmayı istemeyenimiz yoktur.
Sözü sohbeti çekilen adam olmayı mutlaka isteriz.
Varlığımızla beyinlere, gönüllere şuurlara kazınmak, belli edemesek de, mutlaka isteğimizdir.
İsteriz istemesine de hayatımızın yönünü ve yolunu bulmamızı sağlayacak bu esaslarla ilgili olarak neler düşündüğümüz hususu biraz su götürüyor değil mi?
Hayatımızı anlamlı ve kontrol edilebilir hale getirebilmek için verdiğimiz mücadeledeki başarımızı sorguladığımızı tam söyleyemiyoruz değil mi?
Kullanılmasında her zaman başkasına akıl verirken kendimizin bir türlü başarılı olmadığı zaman ile ilgili problemimizi çözebildik mi?
Zamana zamanla yenildiğimizi anlayabiliyor muyuz? Zamanı tükettiğimizi zannederken aslına onun bizi tükettiğini fark ettiğimizde vakit çok geç oluyor değil mi?
Yukarıdaki tespitler bizi epey zorladı değil mi?
Hep güvendiğimiz ve hatta hep övündüğümüz zekamızı geliştirmek için, hayat mücadelesinde ne kadar başarılı bulduğumuzu tespit için, hayatta başarılı olup olmadığımızı biraz olsun anlayabilmek için aşağıdaki hususlara bir kere daha dikkate ne dersiniz?
Para kazanırken para kaybederken; mal mülk servet edinirken rahatımıza düşkünlüğümüzün ölçüsünü ayarlayabildik mi?
Uyumlu, umutlu, tutkulu olabildik mi?
Rahatına düşkün olduğumuz kadar başkalarının rahatını bozabildiğimizi, bozduğumuzu akledebildik mi?
Beklerken, beklemeyi bilirken, beklemeyi öğrenmeye gayret ederken başımıza erkenden geliverenlere de hazırlıklı olabilmeyi başarabildik mi?
Herkesten beklediğimiz dürüstlüğün kendimizde ne kadar olduğunu, kendi kendimize ne kadar dürüst olabildiğimizi hesap edebildik mi?
Her türlü görüşe kulak vereyim derken gönül vermemiz gerekenleri ıskaladık mı?
Neler olmasını istiyoruz, neler oluyor; bu konu ile ilgili düşünce ve çözüm yollarımız var mı?
Bizim diğer insanlara göre daha iyi yapacağımız işlerin neler olduğunu hiç düşündük mü?
Yapılması gerekenler arasında öncelik sıramız var mı?
Neredeyse herkesin her söylediğini gereksiz bulurken ağzımızdan çıkanları kulağımızın duyup durmadığı konusunda bir endişemiz oldu mu?
Çözebilecek konumdayken şikayet etmeye hakkımız olmadığını hesaba kattık mı?
Çevremize dikkatle ve ciddiyetle bakmayı becerebildik mi?
Her doğruyu her zaman her yerde söylemek gerekmediğini bildik de her söylediğimizin doğru olması gerektiğine dikkat ettik mi?
Bir yıl, beş yıl, on yıl sonra nasıl bir hayat yaşıyor olacağımızı aklımıza geldi mi hiç?
Hayatımızın daha kaliteli olması için çabamız oldu mu hiç?
Elimizdeki kaynakları yeterli değerlendirip değerlendiremediğimiz hususunda kendimizi sorguya çektik mi hiç?
Arada bir de olsa 'Yarın daha başka, daha iyi bir insan olacağım' diyebildik mi hiç?
Hayatımızda değişim gereğine inanıp da bu konuda neler yaptık ki?
Kısır çekişmeler, iletişim çatışmaları, iletişim engellerinde neleri, nasıl, niçin çözmeye çalıştık ki?
Yaşadığımız toplumun bizden beklentilerine ne kadar cevap verebildik ki?
Arkamızda bırakacaklarımızı, bıraktıklarımızı bir kere olsun yeniden gözden geçirebildik mi ki?
Evet, evet…
Hayatı birbirimize kolaylaştırmak adına neler yapabildik ki?
Tutamayanın eli, göremeyenin gözü, yürüyemeyenin ayağı, konuşamayanın dili olabildik mi ki?
…
Hep istedik, hep istedik, hep istedik ama 'katreden denize dönüşebilme umudumuzu' yitirdik mi sizce?