Sözü güzel söyleyene, iyice düşünerek söyleyene, sorulduğu zaman söyleyene, en güzeli de sözü kısa kesene öteden beri hayranlığım vardır.
Az konuşana, öz konuşana, yerinde konuşana saygım sonsuz…
Herhangi bir şekilde sözü alıp da kimseye sıra nöbet vermeyenler var ya işte onlara en az siz de benim gibi kızıyorsunuz; eminim.
Hele bir de kimin yanında ne konuşulması gerektiğini bilmeyenler var ki sormayın gitsin. Dost düşman, el ar bilmez bunlar konuşur da konuşur. Konuştukça battığını biz biliriz ya onların umurunda değildir bu durum.
Dahası battıkça yükseldiklerini zannederler. Bunlarla ilgili Emir Timur / Timurlenk / Timur (1336-1405), bakınız bu konuda ne diyor: Ağzına kan dolsa da düşmanının yanında tükürme.
Hemen hepimiz duymuşuzdur aşağıdaki atasözümüzü:
'Bir şeyle biliyorsan söyle senden hisse kapsınlar
Bir şeyler bilmiyorsan sükût eyle adam sansınlar.'
Evet, bu iş niye böyle? Üstünde duralım biraz bu konunun:
Susacağımız yeri, konuşacağımız yeri seçebilmek olgunluk işaret elbette. Böylelerinin sayısının artması hepimizin ortak arzusu elbette... Elbette hepimiz, böyle yapmak istiyoruz. Tesirsiz sözleri söylememek, hepimizin isteği…
Aklımızdan geçenleri elekten geçirmeden söyleyivermek pek doğru değil elbette. Düşünmeden konuşursak sözümüz, çoğu kere maksadımızı aşıyor elbette.
Konuşmaya başlamadan önce 'Yanımda yöremde kim var, kimlerle ne konuşuyorum?' sorusunu kendimize sıkça sorabilmek, tabiki çok faydalı. Bu konuda atasözümüz, bakın bizi nasıl da güzel uyarıyor: 'Söz sultanının yanında söz söylemek, baş yarar.'
Hemen her yerde, her ortamda, her imkan ve fırsatta konuşmamak da lazım elbette... Elbette susmanın da sessizliğin de bir konuşma olduğunu iyi bilmek lazım.
Çok konuşanlara da çok susanlara mesafeli olmak işin en güzeli tabi... Söyleyecek yerde susanlar da susacak yerde söyleyenler de uzak dursun benden/bizden.
İşin değişik bir boyutunu da Alev Alatlı Beyaz Türkler Küstüler'de veciz bir ifadeyle şöyle dile getiriyor: 'Kralın çıplak olduğunu gördükleri halde susanların bir bildiklerinin olabileceğini kabul etmek lazım.'
Susmak, kendimizi saklamaktır bazen. Susmak bazen kabul etmek, bazen reddetmektir.
Susmak zordur, değerlidir, çoğu kere en iyi, cevaptır, düşündüğümüzün ifadesidir; susmak bir marifettir, bir sanattır, iradedir, azimdir…
Sorulmadan konuşmanın gereği olup olmadığını ayrı bir konuda değerlendirmek gerekiyor gibime geliyor.
Susanın konuşandan daha az pişman olduğuna hepimiz sık şahit olmuşuzdur. Bu itibarla susmayı becerebilmek, becerebilmek, becerebilmek gerekiyor bence. Herkes konuşuyor ama pek az insan dinliyor. Dinlenilmediğinde susmak, en güzeli…
Az düşünen çok konuşur; susalım. Kelimelerin söyleyemediklerini susarak anlatmak mümkün; susalım. Konuştukça batıyoruz; susalım. Susmak çok şeye cevaptır; susalım.
Tesirsiz konuşmanın anlamı yok; susalım. Sözü israf etmenin açıklanabilir bir yanı yok; susalım.
'Korkudan veya başka sebeplerden dolayı sinmek, sesini çıkarmamak' dışında susmanın epey bir faydası var. Ağzını açmamak; hiç bir şey söylememek, susmak çok şey söyler bazen; susalım.
İçimizde fırtınalar kopsa da, canımız çok acısa da, açıyı tarife takat yoksa da dostu acıtmamak için susalım. Susmanın asaletini yaşayalım, susalım.
Yaralar kanadıkça kanasın susalım. Suskunluğunun acısı varsın hep bize kalsın susalım. Büyüklük bizde kalsın susalım.
Dil aciz kalınca susalım. Bağırmak yerine susalım; susan kurtulur, susalım.
Kahırdan mı kederden mi olduğunu sorup soruşturmadan susalım. Anlamak için susalım, hissetmek için susalım, sükûnet için susalım. Girift sorulara susuşumuz, cevap olsun; susalım.
Aşağıdaki atasözlerimizi, n'olur, bir kere daha bir kere daha anlayalım ve anlatalım:
'Sofrada elini, mecliste dilini kısa tut.', 'Söz gümüş ise sükût altındır.', 'Sözünü bil pişir / Ağzını der devşir.', 'Susan pişman olmaz / Söyleyen pişman olur.', 'Dil susarsa baş, selamet bulur.'
Kutadgu bilig'te konu şöyle özetleniyor aslında:
'Çok dinle fakat az konuş; sözü akıl ile söyle ve bilgi ile süsle'.