ADRB Vaizi Hacer TİFTİK'in yazısı

Çocuk evin neşesi, bereketi, umududur. Kur'an'ın ifadesiyle 'göz aydınlığı'dır (Furkan 25/74). Erkek ve kadının, adını yaşatma, neslini sürdürme arzusudur. Çocuk, yüce Allah'ın bir aileye verdiği en kıymetli emanettir. Emanettir, çünkü bize değil, Allah'a ait bir candır. Nasıl yetişkinler birbirinin aynı değilse, çocuklar da öyledir. Fıtratları farklı farklıdır. Her birine, kişiliğinin kodları, yetenekleri ya da zayıf yönleri dikkate alınarak itinayla davranılmalıdır. Çocuklar her an bizi izler, davranışlarımızı taklit eder, bizim gibi olmak isterler. Çocuklara 'iyi örnek olmak', onları iyi eğitmenin en kestirme yoludur.

Çocuklar, farklı yaş dönemlerinde farklı özellikler gösterirler. Farklı davranır, farklı düşünür, farklı hissederler. Doğru davranmak için, anne baba olarak çocuğun gelişim özelliklerini bilmek ve iyi gözlemlemek gerekir. Bu bağlamda gelişimine göre, İslami bir terbiye vermek biz ebeveynlerin vazifesidir.

Çocukların bedensel ihtiyaçlarını karşılarken, duygusal ve zihinsel ihtiyaçlarını da düşünerek hareket edilmelidir. Sevgimizi göstermede cömert davranmalı, şımaracak diye düşünülmemelidir. Onlarla oyunlar oynamalı, zihin dünyalarını doyurmaya gayret edilmelidir.

Çocuğu terbiye etmek adına dövmek, bağırıp çağırmak, kıyaslamak, alay etmek, duygularını önemsememek ya da inciterek cezalandırmak Peygamberimiz (s.a.v.)'in yaşam tarzına tamamen terstir. Çocukların hataları hoş görülmeli, iletişimde öğretici bir yol izlenmelidir.

Hurma ağaçlarını taşlayan bir çocuğu cezalandırması için kendisine getirdiklerinde, Peygamberimiz (s.a.v)'in onunla nasıl konuştuğunu hatırlayalım: Peygamberimiz çocuğa 'Yavrum, ağaçları niye taşlıyorsun?' diye sormuş ve karnının aç olduğunu öğrendiğinde, 'Hurma ağaçlarını taşlama altlarına dökülenleri ye' diyerek ona doğruyu öğretmiş, cezalandırmadığı gibi başını okşayarak, 'Allah'ım, bu yavrunun karnını doyur' diye dua etmişti (Ebû Davûd, Cihad, 85). Hem baba, hem dede, hem de ümmetin önderi olarak Merhamet Peygamberi (sav), hiçbir çocuğu incitmemiş, incitenleri sert bir şekilde ikaz etmiştir. O'nun koyduğu ilke gayet açıktır: 'Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir!' (Tirmizî, Birr , 15).

Çocuklarımız aradan geçen zamanla olgunlaşır ve genç olarak artık yanımızdadır. Kelime manası hazine demek olan genç, bizlerin yarınları, en büyük hazinelerimizdir. Genç, ergenlik ile oldukça hızlı bir değişime ayak uydurmak zorunda kalır. Duyguları değişkendir. Bazen istikrarsız, bazen kararsız görünür. Çok sık sinirlilik hali, hırçınlık ya da alınganlık gösterebilir. İniş çıkışlar yaşar. Çevresi tarafından beğenilmeyi, sevilmeyi ve yeni arkadaşlar edinmeyi ister.

Genç, büyüklerinden öğrendiği her şeyi birer yapı malzemesi olarak kullanır ve kendini inşa eder. Tabi bu süreçte zaman zaman itiraz eder, eleştirir, en doğru fikrin kendisine ait olduğuna inanır. Biraz sabırlı olursak, denemelerini hoş görüyle karşılarsak, rotasını bulması kolaylaşacaktır. Genç için özgürlük, büyüdüğünün kabul edilmesidir. Karşı çıkması, tartışmaya her an hazır olması bu özgürlük çabasındandır. Çatışma anında sakin davranmalı ve büyüklüğün bizde kalması gerektiği unutulmamalıdır. Tehdit edip, inatlaşmak yerine, sabırla yaklaşılmalıdır.

Kendisine kulak veren, fikirlerini önemseyen birinin olması, gencin güven duygusunu arttırır ve onu dinleyen ile sıkı bağlar geliştirmesine yardımcı olur.

Dinamik ve heyecanlı yapısıyla ümit vadeden bir genci suistimalden koruyabilmenin yolu, ona anlamlı hedefler kazandırmak, onu doğruya ve faydalıya yönlendirmektir. Unutmayalım ki, maneviyatının güçlü olması, bir gencin kendisiyle, çevresiyle ve Rabbiyle barışık olmasını sağlar.

Gençlerimizden asla vazgeçmeyelim. Gencin iyiliği için, imanlı, güzel ahlaklı, vatanına milletine faydalı olması için gayret gösterelim ve 'Bundan adam olmaz' diyerek bir gençten ümit kesmeyelim.

Duamız, 'Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle' (Furkan 25/74) olsun…