Futbol bizde bir başkadır,
Hem de çok başka!
Ülke gündemimiz ne denli ağır meselelerle meşgul olursa olsun; o derin ve bambaşka futbolumuz bir şekilde o gündem içerisinde kendine yer bulur. Hem de hiç zorlanmadan.
Misal;
Fenerbahçe spor kulübü, 6 Mart 2021 tarihinde, 1923'den bugüne değin kazandığı toplamda 28 ulusal şampiyonluğunu tescil ettirmek için Türkiye Futbol Federasyonu'na resmi başvuru yaptı. Haliyle afili bir gündemimiz oldu. Hadi hayırlısı!
Peki, neydi bu başvuru?
İçeriğinde ne vardı?
.
.
Başvuru metninde şu ifadeler yer almaktaydı.
' Cumhuriyetimizin tarihinden ayrılamayacak resmi Türk futbol tarihine sahip çıkma ve Cihat Arman, Fikret Kırcan, Lefter Küçükandonyadis, Hakkı Yeten, Süleyman Seba, Gündüz Kılıç gibi adlarını buraya sığdıramayacağımız birçok futbol efsanesinin haklarını ve emeklerini koruma anlamını taşıyan bu adımımızın, Türk futbol kamuoyunda da hak ettiği şekilde değerlendirileceğine inanıyoruz.'
Ve bu resmi başvuru ile ülke futbolunun iki ana elementi bir kez daha bile isteye karşı karşıya geldiler. Aksi düşünülemezdi değil mi! Malumunuz birinin beyaz dediğine diğeri siyah demekte.
Fenerbahçe'nin bu hamlesine Galatasaray'ın karşı hamlesi gecikmedi haliyle.
Galatasaray spor kulübü 23 Mart 2021 tarihinde, Fenerbahçe spor kulübünün talebinin reddedilmesi yönünde Türkiye Futbol Federasyonu'na resmi başvuruda bulundu.

Galatasarayın bu itirazını ezeli ve ebebi rekabetin kimyasına uygun bir refleks olarak görüyorum. Hali hazırda en çok şampiyon olan takım ve haliyle bu ünvanını kaybetmek istemiyor. Bir de işin parasal boyutu var. Galatasaray yönetimi bunu açık veya kapalı hiçbir şekilde ifade etmiyor ama asıl mesele para! Yayıncı kuruluş para dağılımında şampiyonluk sayılarını esas alıyor. Galatasaray da mevcut durumda en çok parayı alan takım. Kazanılmış bir hakkından neden vazgeçsin ki! Fakat bu konuyu ne taraftarlık egosu üzerinden ne de yönetimim mevcut mali açmazı ve endişeleri üzerinden okuyamayız. Tarihsel bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Herhangi bir kulübün müzesinde; Türkiye ligi şampiyonuluğu ya da miili küme şampiyonluğu adı altında ulusal şampiyonluk kupası varsa bunların resmiyet kazanmaması ne derece rasyonel olabilir, ne derece açıklanabilir bir durumdur? Bizler yüz yıllık koca çınarlarız deyip haklı bir değerin altını çizmek diğer yandan tarihinin büyük bir bölümünü yok saymak ne derece adilane olur, işte tam da bu noktada biraz düşünmek gerekmiyor mu? Yine bu hususun bam teli diyebileceğimiz bir diğer noktası; neden 1959 yılı baz alınmış resmi şampiyonluk hesaplamalarında! Niye başka bir yıl değil de 1959 milat kabul edilmiş! Hangi dönemde ve kimler tarafından böyle bir çalışma yapılmış. Bu sorulara verilebilecek yalın ve gerçek cevaplar futbolumuza kazandıracağı samimiyet açısından önemlidir.
Türkiye 1954 Dünya kupasına katılan ülkelerden biriydi. 1959 yılı orjinli spor tarihimize göre 1954 yılında ülkenin milli bir futbol takımı var ama ülkede aynı yıl tescil ve kabul görmüş bir futbol organizasyonu yok. Sizce de garip değil mi?

Uzun lafın özü;
Bir futbol izleyecisi olarak, cumhuriyetimizle yaşıt olan Türkiye Futbol Federasyonu'ndan ülke gündemini daha fazla meşgul etmemek adına 1959 yılı öncesindeki milli küme ve Türkiye şampiyonası şampiyonluklarının hesaba katılmasını; böylece zaten kendi elleriyle verdikleri ve müzelerde var olan kupalara resmiyet kazandırarak Lefterlerin, Fikretlerin, Cihatların, Baba Hakkıların şampiyonluklarının tescil edilmesini bekliyorum…