İnsan yeryüzündeki en değerli varlıktır. Rabbimiz (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de insanın kıymetini şöyle anlatmaktadır: “Şüphesiz biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır” (Tîn 95/4).

“En güzel biçim” diye çevrilen “ahseni takvîm” tamlaması, insana Allah tarafından verilen en güzel ve en mükemmel biçim ve yapıyı, bu sayede insanın, yeryüzü varlıkları içinde gerek fizyolojik gerek ruhsal ve zihinsel yetenekler bakımından en mükemmel ve en seçkin canlı olarak yaratılmış olmasını ifade etmektedir. Yaratılmışların en mükemmeli olan insanda bulunan bu güzelliğin kaynağı; Allah’ın onu kendi eliyle yaratıp ruhundan üflemesi (Sâd 38/72) ve insanı yeryüzünde halife (yeryüzünün hâkimi ve yöneticisi) kılması (Bakara 2/30) gibi lütuf ve inayetlerdir. Âlimler, insandan daha güzel yaratılmış bir varlık olmadığı kanaatindedirler. Allah insanı canlı, bilen, irade sahibi, konuşan, işiten, dinleyen, gören, düşünüp tedbir alan, hikmetle hareket eden ve bütün bu özellikleri sayesinde fizik bakımından kendisinden daha güçlü varlıklar üzerinde bile hâkimiyet kurabilen, kültürler ve medeniyetler geliştirebilen bir varlık olarak yaratmıştır.

“Andolsun biz Âdemoğluna şan, şeref ve nimetler verdik. Onları karada ve denizde taşıdık, kendilerine güzel rızıklar verdik ve onları yarattıklarımızın çoğundan üstün kıldık” (İsrâ 17/70).

Ayette geçen “kerem” kavramı İslami literatürde hem Allah’ın insanlara bahşetmesini hem mal-mülk vermesini ifade etmektedir. Böylece ayet, insanı dünyada Allah’ın lütfuna en çok mazhar olmuş, en seçkin ve en değerli varlık olarak göstermektedir.

Tefsirlerde insana seçkinlik kazandıran özellikler; akıl, zekâ, temyiz, düşünme, yazma gibi melekelerden başlayarak çeşitli psikolojik ve fizyolojik özelliklere, estetik zevklere, ahlaki yatkınlıklara, canlı ve cansız varlıklar üzerinde tasarruf yetkisine, ekonomik faaliyetlerde bulunma özelliğine, şehirler ve uygarlıklar kurma kabiliyetine kadar birçok meziyete sahip olmasıyla açıklanmaktadır. Fahreddin er-Râzî insanın asıl şerefini ve diğer yaratılmışlar karşısındaki üstünlüğünü, eşyanın gerçeklerini aslına uygun olarak kavrama yeteneği olan akıl gücüyle açıklar. İnsan akıl ve iradesi ile doğru ya da yanlış yapar, günah ya da sevap işler. Benliğine, nefsine, güdü ve heyecanlarına, şehvet, gazap ve hırsına da kul olabilir. Ya da Allah’a kul olup meleklerden de üstün olabilir. İnsan varlıklar içinde en şerefli ve değerli varlıktır. Kur’an-ı Kerim’de insanın yaratılışının detaylı anlatılması, bunun dünya hayatı için yeni ve önemli bir başlangıç olduğu ve değerli olduğuna bir işarettir. Allah bütün varlıklar arasından insanı muhatap almıştır. Muhatap almak, değer vermek ve şerefli olduğunu onaylamaktır.

İnsan doğuştan temel hak ve hürriyetlere sahip olarak doğmaktadır. Bu haklar başkaları tarafından bir lütuf olarak değil, Allah tarafından insana verilmiştir. İslam dinine göre insan doğuştan can, mal, akıl, din ve nesil emniyetine sahiptir. Bu beş temel esas insanın tabii hakkıdır ve hiç kimse bunları engelleme hakkına sahip değildir.

İnsanlık, saygınlığını ve gerçek değerini Hz. Peygamber (s.a.v.)’den öğrenmiştir. O, hiç kimseyi dış görünüşüne, malına ve mülküne, şan ve şöhretine göre değerlendirmemiştir; insan olması hasebiyle herkese değer vermiş, sevgi, saygı, şefkat ve merhametle davranmıştır.

İnsan bütün varlıklar içinde öne çıkmıştır, önemsenmiştir. Kâinattaki her şey insan için yaratılmış ve ona musahhar (onun kontrolünde ve hizmetinde) kılınmıştır (Lokman 31/20). Kâinatın imar görevi insana verilmiştir. Bütün peygamberler insanlardan seçilmiş ve yine insanlara gönderilmiştir.

Yazımızı Şeyh Galip’ten bir beyit ile bitirelim:

“Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen,

Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.”

(Kendine dikkatlice bir bak, sen âlemin özüsün,

Sen varlıkların gözbebeği olan insansın).

Naciye ÖNÜR

Vaiz