Sevgi ve merhamet, eşleri birbirine bağlayan en kıymetli duygulardandır. Sevmek, merhametli olmayı gerektirir, merhamet sevgiyle katmerleşir. Merhamet; buyurgan ve sert bir tavrı, güç gösterisini, bencilliği bir kenara bırakıp, samimi ve fedakâr olmaktır. Hayatın her anında merhameti kuşanmaktır. Rahmeti kuşanan eşler, birbirlerini incitmekten ve şiddeti içerecek her türlü tavır ve davranıştan uzak durur.
İlahi bir armağan olan sevgi ve merhametin evlilikte kalıcı olması, eşlerin karşılıklı sorumluluk almalarına bağlıdır. “Allah’ın hanım kullarına vurmayın!” (Ebû Dâvûd, “Nikâh”, 41-42) buyurarak fiziksel şiddeti asla onaylamayan Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), sözlü şiddete tepkisini de açıkça ortaya koymuş, kötü sözü kesinlikle yasaklamıştır (Tirmizî, “Birr, 48). Ailesine, başkalarına olmadığı kadar kırıcı ve kaba davrandığını itiraf eden sahabeye, günde defalarca Allah’tan af dilemesi gerektiğini söylemiştir (İbn Mâce, “Edeb”, 57).
Şiddet denince akla ilk olarak fiziksel şiddet yani dayak geliyor. Peki ya görünmüyorsa şiddet? İnsanın “insan olma” vasfına vuruluyorsa görünmeyen sopalar, onurunu zedeliyorsa mesela? Gizlice eziyorsa, benliğini yaralıyorsa? Bakışlarla tokatlıyor, sözlerle tekmeliyor, aşağılamalarla geçiyorsa ömür…O zaman da şiddet yoktur diyebilir miyiz? Eşi tarafından hakaret gören, azarlanan, küçümsenen, emekleri takdir edilmeyen, aksine sürekli eleştirilen bir insan, kadın olsun erkek olsun şiddet görüyordur. Ev içinde dayağa şahit olan bir yavru, kendi dayak yemese de şiddet mağdurudur. Küfürlü ifadeler, beddualar, kötü lakapların hepsi şiddetin bir parçasıdır. Yüce Rabbimiz eşleri birbirine örtü kılmışken (Bakara 2/187), eşinin mahremini başkalarına anlatmak, onun güvenini kötüye kullanmak da şiddettir.
Ailesiyle, akrabalarıyla, komşularıyla görüşmesine izin verilmeyen bir kadın şiddet görmüyor mudur? “Dediğimi yapmazsan artık senin annen olmayacağım” tehdidini duyan küçük bir çocuğun yaşadığı kaygıyı, çektiği ıztırabı neyle ifade edebiliriz? Maaşına el konulan bir büyükanne, zorla çalıştırılan bir genç, istismara uğramış bir çocuk şiddetin pençesinde değil midir?
Ailede şiddet konusunda belki de en son akla gelen erkek oluyor. Halbuki sözlü, psikolojik ya da ekonomik baskıyla erkeğin de şiddete maruz kaldığı durumlar karşımıza çıkabiliyor. Biz, ailemizde şiddetin hiçbir türünü istemiyoruz, hem de hiç kimseye karşı…
Eşler birbirlerine yönelik maddi, manevi ve psikolojik şiddetten kaçınarak, “Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar…” (Tevbe 9/71) ayeti gereğince dostluk ve samimiyet içerisinde sorunları çözme yolunu benimseyerek, birlikte çıktıkları uzun hayat yolculuğunda huzurla yürümelidirler.
Evlilik, omuzlara yük değil, gözlere ışıltı olmalıdır. İnsan, hayat arkadaşının rakibi değil; sırdaşı, örtüsü olmalıdır. Kadının, nikâhla erkeğin “mülkiyetine girmiş” bir insan değil, ona “emanet edilmiş” bir can olduğu bilinmelidir. “Kadınlar konusunda Allah’tan sakının. Çünkü siz onları Allah’ın emaneti olarak aldınız ve Allah’ın adıyla (nikâh kıyarak) kendinize helâl kıldınız” (Müslim, “Hac”, 147) hadis-i şerifi rehberimiz olmalıdır. Kadına yönelik şiddetin yaygın olduğu bir topluma İslam mesajını getiren Allah Rasulü (s.a.v.), aile içinde şiddeti kesin bir dille yasaklamış,“Allah’ın hanım kullarına vurmayın… Hanımlarını döven adamların sizin hayırlılarınız olduğunu sanmayın!” (Ebû Dâvûd, “Nikâh”, 41-42) demiştir. O’nun ifadesiyle en hayırlı Müslüman, ailesi içinde en güzel davranandı.
Unutmayalım ki, Allah’ın merhametine mazhar olmanın en etkili yollarından biri, insanlara merhamet etmektir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu gerçeği şöyle dile getirir: “İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez” (Buhârî, “Tevhid”, 2). Hele de bu insanlar, eşimiz, çocuklarımız, aile büyüklerimiz ise… Merhametle, sevgiyle muamelede bulunmak, “Yaratılanı sev yaratandan ötürü” diyen Yunus’un sesine kulak vermektir.
Duamız; ‘yuvalarımız merhamet ocağı olsun…’
Hacer TİFTİK
ADRB Vaizi