Eskişehir’in Seyitgazi ilçesinde süren Küllüoba Höyüğü kazısında mezarlardan çıkarılan tohum ve bitki kalıntıları, 5 bin yıl önceki ölü gömme ritüellerini gün yüzüne çıkardı. Buluntular, Tunç Çağı topluluklarının tarım ve inanç anlayışını ortaya koyuyor.
Ölü gömme ritüelinin izleri
Eskişehir'in Seyitgazi ilçesinde 1996’dan bu yana devam eden Küllüoba Höyüğü kazısında, defin işlemi sırasında mezarlara tahıl, baklagil ve yabani bitkilerin serpiştirildiği tespit edildi. Kazıyı yöneten Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Türkteki, “Mezarların içinde baklagillerin bulunması bize bir ritüelin olduğunu gösteriyor. Önceki senelerdekinden farkı, bu seneki örneklerin çoğunda çok iri parçaları tespit ettik. Bu iri taneler aslında bunların tohumluk olarak saklanmış olduğunu ve ölü gömme ritüeli esnasında mezarlara bırakıldığını bize gösteriyor” dedi.
Tarım toplumlarının ritüeli
Höyükteki mezarlık alanı 5 bin 200 yıl öncesine tarihlendiriliyor ve yaklaşık 300 yıl boyunca kullanıldığı belirlendi. Mezarlarda 160’tan fazla bireye ait izler saptandı. Türkteki, “Aslında her tohum bir yeni başlangıç. Bunun bir sembolik anlamı da olmalı. Ölüm bir son gibi değil, başka yeni bir başlangıç gibi algılanıyor” ifadeleriyle ritüelin anlamını açıkladı.
Doğa ve inanç iç içe
Küllüoba kazısının arkeobotanik uzmanı Abdurrahim Cavit Özcan, mezarlara yakılarak serpiştirilen bitkilerin o dönem için inançsal bir anlam taşıdığını belirtti. Özcan, mezarlarda tahıl ve baklagillerin yanı sıra böğürtlen kalıntılarının da bulunduğunu vurguladı: “Böğürtlenin varlığı, çevredeki doğal bitki örtüsünün yalnızca çevresel bir unsur değil, aynı zamanda inanç, kimlik ve doğa bilinciyle iç içe geçmiş bir unsur olduğunu düşündürüyor. Bu durum, Küllüoba insanlarının ölüm ritüellerinde bile doğayla olan bağlarını sürdürdüklerine işaret etmektedir.”
Sembolik yas dili ve ritüel çeşitliliği
Özcan, Küllüoba İlk Tunç Mezarlığı'nda yerleşim dışı mezarlıkta Arap baklası, kuduz otu, taşkesen, yoğurt otu ve ak sirkenden oluşan yabani bitkilerin de görüldüğünü belirtti: “Bu uygulama yalnızca bir ölü gömme geleneği değil, aynı zamanda ölüm karşısında doğa ve yaşamla kurulan sembolik bir yas dili olarak değerlendirilebilir. Bitkilerin bu şekilde ritüel bir anlamla mezarlara serpilmesi, insan ile doğa arasındaki kadim bağı ve ölümün bir son değil, dönüşüm olarak algılandığını düşündürtmektedir.”