Şener Çetin yazdı...

Seçimler için start verildi, ESGROUP bünyesinde yer alan ESTV, Anadolu, Yenigün ve Sonhaber gazetelerinin ekipleri de nabız yoklamaya başladı.
İlk durağımız Tepebaşı bölgesindeki Sütlüce mahallesi oldu.
Ufaktan nabız yokladık, lakin sorunlara dikkat çekmemek de olmazdı.
Mahalleli evvela sorunlara çözüm bekliyor.
Sütlüce'de özellikle sonradan inşa edilen konutların %60'ında iskan olmadığı dikkat çekiyor.
7-8 yıldır da bu şekilde yaşayan pek çok aile olduğu belirtiliyor.
Sorun elbette bununla bitmiyor.
Yaşamın olduğu alanda sorun biter mi?
Ulaşım, yollar, sulama kanalları, metruk binalar ve niceleri...
Bu sorunlar ise gönülde kırıntı olmasına yetiyor.
Yaşayanlar yaşam alanlarından daha iyi koşullarda istifade etmek istiyor.
O bakımdan vatandaş evvela sorunların çözümü diyor, seçimi pek de düşünmüyor.
Kaldı ki düşünenler ise; seçim vakti değil, her zaman kapılarının çalınmasını istiyor.
…/…
Dedik ya satırların başında ufaktan nabız yokladık diye...
Onu da paylaşalım o vakit.
Mahalleli Yerel seçimlerin mahalle bazında Ahmet Ataç ve Hasan Tuç arasında baş başa geçeceğine inanıyor.
Genelde ise Yılmaz Büyükerşen'in seçimden yine galip çıkacağını düşünüyor.
Lakin öyle bir noktaya dikkat çekiyor ki, çektikleri noktanın altı çiziliyor.
Zira Sütlüce mahallesinin Demokrat Partinin kalesi olduğu ve en son gerçekleşen yerel seçimlerde, Orhan Soydaş'ın Ak Parti' den değil de aslı olan partisinden aday olması halinde seçimden galip geleceği belirtiliyor.
Siyaset bu ya...
Kimin gönlü nerde ise, varsa nasibinde orada hizmet eder.
Toparlamak gerekirse...
Sütlüce mahallesindeki izlenimimiz, seçimlerin mahallede çekişmeli geçeceğini söyler.
Kimi sözü bal eyler, kimi ise dert eyler.
Yazımızı noktalayalım, naçizane bu sözler okumak isteyene bugünlük yeter.

Bir Kıssa
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine:
'Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?'
Bakın göstereyim demiş, ermiş.
Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış.
Hepsi oturmuşlar yerlerine.
Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar.
'Ermiş bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz' diye bir de şart koymuş.
Peki demişler ve içmeye teşebbüs etmişler.
Fakat o da ne?
Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına.
En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.
Bunun üzerine şimdi demiş ermiş, sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.
Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa.
'Buyurun' deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak içirmiş.
Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan…
İşte demiş ermiş, 'kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır.
Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır.
Not: Gerçek pazarında alan değil, veren kazançtadır.