Söz vermenin kolay, sözü yerine getirmenin zorluğunu yaşayarak öğrenmiştik.
Söz vermekle işin bitmediğinin farkındaydık. Yapabileceğimiz ölçüde söz verir, verdiğimiz sözü de eksiksiz yerine getirirdik.
Ahmağa yüz vermenin, aptala söz vermenin ne demek olduğunu iyi, bilirdik. Anlayışı kıt, beceriksiz, yüzsüz ve yılışık, çıkarcı kimselere gereksiz yere yakınlık göstermezdik. Yüz verdiğimiz ahmağın, bizi hemen her ortamda rahatsız edeceğini iyi bilirdik.
'Hayvan yularından insan sözünden tutulur.'du. 'Ağacın çürüğü özünden, adamın kötüsü sözünden olur.'du. Verdiğimiz söz, bizi bağlardı. Verdiğimiz sözü, kesinkes yerine getirirdik; kesinlikle söylediğimiz söze aykırı hareket etmezdik.
'Öl ikrar verme, öl ikrarından dönme!' atasözümüzü yaşar ve yaşatırdık. Verdiği sözden dönen kişi, adam olma özelliklerini kaybederdi. Mert, sözünün arkasında dururdu.
Açık kapı bıraktıklarımız kadar açık kapı bırakmadıklarımızın da hesabını yapamaz haldeyiz ne yazık ki.
Olur olmaz şeyleri uhdemize alıp sonra da şaşırıp kalıyoruz niyeyse.
Gerekli gereksiz yemin ediyor, gerekli gereksiz yemin verip insanları güç durumda bırakıveriyoruz hemen.
İhtiyaç olmadığı halde and içiyoruz farkına bile varmadan.
Kavl ü kararımızı unutup ekmek tatlandırıyoruz sonucunu hesap edemeden.
Vaatlerimize sadık kalmadığımızda rahatsız olmuyoruz hiç.
Randevularımıza bir türlü zamanında yetişememek, rahatsız etmiyor artık bizleri.
Verdiğimiz sözleri unutuvermek, pek sıradan gibi geliyor maalesef.
Nereden nereye gelişimizi, buradan nerelere gidebileceğimizin hesabını yapmakta her gün zorlanıyoruz. Zorlandıkça vazgeçiyoruz. Vazgeçtikçe normalleşiyoruz. Normalleştikçe bu işin 'normal' olduğunu kabul ediyoruz maalesef.
Maalesef, algılarımızla beraber de olgularımız da değişiyor. İşin tuhafı bu değişimin olumsuz olduğunu bile bile olumluymuş gibi davranıyoruz.
Evet; mesele derin...
Derine daldıkça daha da derinleşiyor.
Söz verme konusunda, Mehmet Akif Ersoy'un aşağıdaki hatırasını çok önemsiyorum.
Gereği kadar faydalanabilmek umuduyla bilgilerinize sunuyorum:
'Fatih GÖKMEN (Mehmet Fatih Gökmen (1877- 7Aralık 1955) Türk astronom. Kandilli Gözlemevi'nin kurucusu ve ilk müdürüdür. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kurucularındandır. TBMM 7. ve 8. dönemlerde Konya milletvekili olarak mecliste yer almıştır.), bir hatırasında Mehmed Âkif Ersoy'u şöyle anlatıyor:
Ben Vaniköy'de oturuyordum o da Beylerbeyi'nde. Bir gün, öğle yemeğini bende yemeyi kararlaştırmıştık. Öğleden bir saat sonra bizim eve gelecekti.
O gün öyle yağmur ve fırına oldu ki her yanı sel kapladı.
Yürümeyi çok sevdiğini biliyordum ama bu havada vapurla geleceğini düşünerek iskeleye gittim. İlk vapurda bekledim çıkmadı. İkinci vapurun bir saat gecikmeyle geleceğini öğrenip oradan da bir komşuma gittim.
Vapur gelemden döneceğimi de hizmetçime söylemiştim. Yağmur devam ediyordu. Evime döndüm.
Bu arada sırılsıklam eve gelmiş. Beni evde bulamayınca hizmetçi ne kadar ısrar ettiyse de eve girmemiş. 'Selam söyle ' deyip o yağmurda gitmiş.
Ertesi gün kendini gördüm, durumu anlatıp özür diledim. Dinlemedi. 'Bir söz ya ölüm ya da ona yakın bir felaket yüzünden yerine getirilemezse mazur görülebilir.' deyip benimle altı ay dargın kaldı.