İstismar; fayda sağlamak ve ürün elde etmek anlamına gelen Arapça bir kelimedir. Türkçemizde; bir kimse ya da grubun iyi niyetini kötüye kullanmak, sömürmek anlamında kullanılır. Din istismarı; din sömürüsü yapmak, dine dair kavramlar ve değerler yoluyla insanları aldatarak maddî veya manevî çıkar elde etmek yani kendi menfaatleri için dini kullanmak demektir. Din insanları hayra, iyiliğe, güzelliğe, faydalı olana davet eder ve insanoğlu hayatını dinin yolunda, hakikat uğrunda harcamalıdır. Ne zaman ki insan dine hizmet etmeyi bırakıp onu kendi hizmetinde kullanmaya başlamışsa, orada istismar vardır. Çünkü insan artık mal, makam, güç, şöhret, itibar gibi birtakım kazanımlar için dini kendi hizmetinde istihdam etmeye başlamış, bu şekilde kendini yüceltmiş, kutsallaştırmış, dini de bu yücelik ve kutsallık için kullanmaya başlamıştır.

Din İstismarı Yeni Bir Durum Mudur?

Tarih boyunca birçok kişi ve grup, dinin insanlar üzerindeki etkisinden faydalanarak çıkar elde etmeyi denemiş, din istismarcılığı yapmaktan çekinmemiştir. Bu kişi ve gruplar, kimi zaman ayet ve hadislerin anlamlarını çarpıtmış, kimi zaman da onları kendi niyetlerine alet olacak şekilde yanlış yorumlayarak topluma anlatmıştır. Dini istismar edenlerin bir kısmı ise doğrudan dinin kendisini hedef almış, insanların İslam’a yönelmemesi için dinî kavramlarla alay etmiş ya da kutsalın değer kaybına uğraması için çalışmıştır. Henüz Peygamberimiz hayattayken münafıklar tarafından Medine’de Mescid-i Nebevi’ye alternatif olarak Mescid-i Dırâr adıyla bir mescit inşa edilmesi, din istismarının tipik örneklerinden biridir. Münafıklar, Peygamberimize gelerek bu mescitte namaz kılmasını istemiştir. Böylece meşruiyet kazanacak olan mekân, şehirde sürdürdükleri nifak hareketlerinin merkezi olacaktır. Bunun üzerine Tevbe suresinin 107-110. ayetleri nazil olmuş, Cenab-ı Hak meselenin iç yüzünü Peygamberimize bildirmiştir. Mescid-i Dırâr, Allah Rasulü (s.a.v.) tarafından derhal yıktırılmıştır.

Dini İstismar Edenleri Nasıl Tanırız?

İstismarın birçok boyutu olmakla birlikte ortaya çıkan bazı karakteristik özellikleri kendini ele verme noktasında önemlidir. İstismarcılar genelde Allah ve Peygamberle doğrudan görüştüklerini söyleyerek kendilerini Allah tarafından seçilen yüce kişiler olarak takdim ederler. Böylece bağlılarından tam bir teslimiyet bekleyerek onları istedikleri gibi yönlendirirler. Hal bu ki Yüce Allah’ın görülmesinin mümkün olmadığı, İslam âlimlerinin üzerinde ittifak ettikleri bir husustur. Allah Teâlâ insanlarla ancak peygamberleri vasıtasıyla konuşur. Rabbimizin insanlarla iletişimi ancak vahiyledir. Vahyin gelmesi ise Son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) ile tamamlanmıştır. Peygamberimizden sonra artık peygamber gelmeyecektir. Bu sebeple hiç kimse Allah’la konuştuğunu, O’nu dünya gözüyle gördüğünü, vahyin kontrolünde olduğunu iddia edemez.

İstismarcılar dini anlamda kendilerini yegâne kaynak olarak takdim ederler; grup, cemaat mensubiyetini millet ve ümmet bağlılığının önüne geçirirler, hakikat sözcülüğünün yalnızca kendilerine ait olduğunu ifade ederek hakikat tekelciliği yaparlar. Kendileri gibi düşünmeyenleri kâfir, mürted, günahkâr gibi vasıflarla suçlayarak ayrıştırırlar. Görünmez güçlerin sürekli onlara yardım ettiğini ifade ederek gençlerin heyecan ve arzularını kendi istekleri doğrultusunda istismar ederler. İbadetleri tahrif edip kendi metotlarıyla onlara yeni şekiller katar, şifa ve kısmet dağıtmayı, bela ve musibetten kurtarmayı vadederek insanları çok yönlü istismar ederler.

İstismar Yapılanmalarıyla Nasıl Mücadele Edelim?

Karakteristik özelliklerini ifade etmeye çalıştığımız bu gruplarla mücadelenin en önemli noktası, sahih dinî bilgi ve bunun etrafında şekillenen sosyal hayattır. Müslümanlar Allah’ın kitabını, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in sünnetini, on dört asırlık sağlam tecrübeyi, irfan geleneğini, aklıselimi rehber edinmelidir. İslam’ın iki temel kaynağı Kur’an ve sünneti iyi öğrenmeli ve bu iki kaynaktan başka rehber edinmemelidirler. Her türlü aşırılıktan kaçınıp orta yolu yani sadeliği kendilerine rehber edinmelidirler. Nitekim İslam fıtrat dinidir.

Yazımızı bir hadis-i şerif ile tamamlayalım: “Size iki şey bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar, Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir” (Muvatta’, Kader, 3).

Enes FİDAN

Vaiz

MEAL OKUYORUM

Allah yolunda öldürülenler için “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz.

(Bakara 2/154)

HER GÜNE BİR HADİS

“Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona

hainlik yapmaz, ona yalan söylemez, onu zor durumda yüzüstü bırakmaz”

 (Tirmizî, Birr, 18)

GÜNÜN DUASI

“Allah’ım! Senden dinde sebat etmeyi istiyorum ve doğruluğa azmetmeyi de istiyorum.

Nimetine şükretmeyi ve sana güzel bir şekilde ibadet edebilmeyi istiyorum. Doğruyu konuşan bir dil ve eğriliklerden

uzak bir kalb diliyorum.

Allah’ım! Senin bildiğin her çeşit şerden sana sığınıyorum.

Bildiğin bütün hayırları senden istiyorum. Bildiğin günahlarımdan dolayı senden bağış diliyorum. Şüphesiz Sen gaypları bilensin.” (Tirmizî, De’avât, 23)

BİR SORU-BİR CEVAP

 

Zekât, vekâlet, havale, EFT vb. yollarla ödenebilir mi?

  Kişi zekâtını, bizzat kendisi elden verebileceği gibi, başkasına vekâlet vermek veya havale yoluyla da verebilir. Burada önemli olan, zekâtın, zekât alacak kişiye ulaşmasıdır (İbn  bidîn, Reddü’l-muhtâr, III, 187, 189). (Fetvalar,DİB Yay.syf.247)