Genellikle namazların sonunda başvururuz duaya. İsteklerimizi Rabbimize sunarız. Hangisinin hayırlı hangisinin hayırsız olduğunu düşünmeden, belki de hepsinin bizim için iyi olduğunu düşünerek hareket ederiz. Hayatın birçok aşamasında istem dışı veya isteyerek dua ederiz. Belki sıkıntılar, duanın değerini bize biraz daha iyi anlatır. Ancak acizliğin bir yansıması olarak Yaratıcıya sığınma ihtiyacı insanın yapısında olan bir durumdur. Acizlik varsa bir noktada fanilik de vardır. Bâkî olana faninin yönelmesi muhakkaktır. Mutlak güç Rabbimize fani ve zayıf insanoğlunun yönelmesi, yaratılıştan gelen bir durumdur. Dolayısıyla dua, dünya hayatının geçici olduğunun bir örneğidir. Dua; bir sığınma, el uzatma, yardım çığlığı ve halini dışa vurma demektir. Nitekim Rabbimiz (c.c.) bu durumun bir tespiti olarak, “...Duanız olmasaydı Rabbiniz size ne diye değer versin ki...(Furkan 25/77) buyururken, Allah Rasulü (s.a.v.) de, Dua, ibadetin özüdür (Tirmizî, “Deavât”, 1) buyurmuştur.

Temel esprisi imtihan olan dünya hayatında dua, hak yolda istikametini muhafaza etmede sabrın, sebatın, azmin ve başarının en büyük yardımcısıdır. Dua, günlük hayatta karşılaştığımız pratik - teorik kavramlarına kıyasla, meselenin teorik yönünü ifade etmektir. Belki Müslümanlar olarak en fazla bu teorik kısma yoğunlaşmaktayız. Ancak “fiilî dua” diye tanımlanan pratik yön, yani elden geleni yapma ameliyesi mutlaka olmalıdır. Müslümanın hayatında dua olmazsa olmazdır. Ancak duanın, hem Rabbimize iletilen istekleri ihtiva eden yönü hem de günlük hayatta onları elde etmek için ortaya konulan çabası gereklidir. Yapılan duaların kabul olmadığından fazlaca şikâyet edenlerin, aslında fiilî dua yönünü göz ardı edip-etmediklerine bakmaları gerekmektedir. Dolayısıyla dua, elinden geleni yaptıktan sonra, kalanı Allah’a bırakmaktır. Bir nevi Rabbimize, “benim sınırım buraya kadar, geri kalan sadece Senin elindedir” demenin bir yansımasıdır. Lâkin bizlerde olan, üzerimize düşen herhangi bir eylemi yapmadan istekte bulunma şeklidir.

Dua, bir mücadeledir. İnsanın içinde bulunduğu düşüncelerin izale olmasında, meselelerle yüz yüze gelindiğinde yegâne yoldaş, Rabbimizden yana tercihte bulunarak yardım istemektir. Fani güç odaklarının, elindeki gücün daimi olduğunu düşünenlerin, en önemlisi şeytan ve nefsin karşısında Hak’tan yardım dilemek, inandığı değerlere sahip çıkmaktır. Hak ile bâtılın mücadele alanı olan dünyada, kişinin nefsine rağmen böyle bir tercihte bulunması çetin bir mücadele örneğidir. Bireyi bu noktaya getiren de hiç şüphesiz imanıdır. Hz. Peygamber’in hayatı, selefin yaklaşımı ve atalarımızın uygulamaları bize bunu göstermektedir. En zor zamanda bile Rabbine yönelmesi, kişinin inanç boyutundan başka ne ile açıklanabilir. Zaten sıkıntılı zamanlarda dünyada hiçbir insan inançsız değildir. Normalde inancı olmayan insan bile zor zamanında mutlaka Allah’a içinden veya sesli olarak dua eder. “İnancım yok” diyenlerin bile bir noktada dua eder hale gelmesi, duanın fıtrî bir ibadet olduğunu göstermektedir.

İnsanoğlu aciz yaratılmıştır. Eksiklikleri vardır. Her ne kadar dünyanın hâkimi, güç ve kuvvetin kaynağı olarak kendisini görse de küçük bir sıkıntıda acizliği ortaya çıkmaktadır. Mesela hastalık, herhangi bir konuda başarısızlık, başına gelen bir kaza veya bela, kendisinin veya çocuklarının gireceği bir sınav, vefat eden bir yakını veya katıldığı bir cenaze vs... Mezkûr her bir örnek, aslında insana zayıf olduğunun birer hatırlatmasıdır. Zayıflığını hissettiği anlarda en fazla yaptığı eylem de dua etmektir.

Dua, psikolojik bir tedavi yöntemidir. İnsan, dua ettiğinde, meseleleri Hâlık’a arz etmekten duyulan bir iç huzuru yaşamaktadır. O’nun gücü ve kuvvetinin her şeyi kapsadığını, her şeye vâkıf olduğunu düşünmek, kişiye içinde bulunduğu durumdan çıkmak için yardımcı olacaktır. İnsanın en yakınına bile açamadığı iç halini, duygu ve düşüncelerini, sıkıntılarını ancak Yaradan’ına arz etmesi ancak dua ile mümkündür. Öyle meseleler vardır ki, kişi onu başkasıyla paylaşamaz. İnsanların vereceği tepkiden çekinir. Ancak herkesin belki de uykuda olduğu, hayattan elini eteğini çektiği bir anda kalkarak, namaz kılıp dua ederek halini Rabbine arz etmektedir. Hiçbir aracı olmadan yapılan bu eylem, bireyin içinde bulunduğu psikolojik durumdan çıkışına bir vesile olmaktadır. Dolayısıyla dua, bireyin psikolojik tedavisini de gerçekleştirmektedir.

Dua, hayattır, ibadetin özüdür, aciz kulun fıtrattan kaynaklanan sığınağıdır, yaralarına aradığı merhemdir, farkında olmasa da, daima yanında taşıdığı, zaman zaman başvurduğu yardımcısıdır. Rabbimiz, hem dünyamıza hem de ahiretimize faydalı dualar etmeyi, hakkımızda hayırlı olanın ne olduğunu bilemediğimiz için, hayırlı olanı istemeyi, dua için makbul saatlere denk gelmeyi ve sadece kendisinden dilemeyi nasip eylesin...

Betül ÖZTOPRAK

İl Vaizi,

MEAL OKUYORUM

 İman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapanları, içinde ebedî kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Allah bunu hak bir söz olarak vaad etti. Söz bakımından Allah’tan daha doğru kim olabilir!

(Nisâ, 4/122)

GÜNÜN DUASI

“Allah’ım!

Sana teslim olan bir kalp, doğru sözlü bir dil ve dosdoğru bir ahlak istiyorum.”

(Hakim, deavat, 1872)

HER GÜNE BİR HADİS

“…Her kim doğru yolu Allah’ın kitabından başkasında ararsa Allah onu sapıklığa düşürür. O, Allah’ın sağlam ipidir ve hikmet dolu sözleridir. O, dosdoğru yoldur... Ona dayanarak konuşan tasdik olunur. Onunla amel eden sevap kazanır, onunla hükmeden adaletli davranmış, ona davet eden doğru yola iletmiş olur...” (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 14)

BİR SORU - BİR CEVAP

Kalp hastalarının kullandıkları dilaltı hapı orucu bozar mı?

Bazı kalp rahatsızlıklarında dil altına konulan hap, doğrudan ağız dokusu tarafından emilip kana karışarak kalp krizini önlemektedir. Söz konusu hap ağız içinde emilip yok olduğundan mideye bir şey ulaşmamaktadır. Bu itibarla, dilaltı hapı kullanmak orucu bozmaz (DİYK 22. 09. 2005 tarihli karar). (Fetvalar, DİB Yay. syf. 280)