Geçtiğimiz günlerde bir kararname yayınlandı.

Yurt dışından ülkemize sığınan kişilerin muayeneleri, ilaçları, gerektiğinde protez, tıbbi cihaz, medikal malzeme gibi pek çok sağlık giderinin Sağlık Bakanlığınca karşılanacağı kararı verildi.

Karar duyulunca başka sosyal medya olmak üzere pek çok kesimde tepki ortaya çıktı.

+++

Tepkiler artınca Sağlık Bakanlığı bir açıklama yaptı.

Söz konusu kararnamenin, savaşlardan ülkemize gelen kişileri kapsadığını belirtip, konunun insani bir yardımdan başka bir şey olmadığını dile getirdi.

+++

Ortada şöyle bir durum söz konusu;

Sonuçta ülkemize gelen Suriyeli de savaştan kaçıp gelenler kapsamında olmuyor mu?

Diğer ülkelerden gelenler ülkelerindeki iç savaşlardan, terör örgütlerinden kaçıp gelmiyor mu?

Yani söz konusu karardan ülkemizdeki 12 milyon sığınmacı bir şekilde faydalanacak hakkı bulacak mı?

Elbette bulabilir.

+++

Neyse…

Biz meselenin farklı tarafını anlatalım.

Her iki açıklama karşısında da toplumun tepkisi azalmadı.

Aylardır randevu bulamayan, bulduğu randevudan sonra yine çok uzak aylara tahlil sonuçları verilen bu ülkenin öz be öz evlatları mevcut sistemden epeyce şikayetçi.

Şiddet yüzünden kaçan ve bu ülkenin yetiştirdiği pırıl pırıl doktorlar mevcut düzenden çok rahatsız.

Vergisini kuruşu kuruşuna ödeyen ülke halkına tüm ilaçların ücretsiz olmaması başka bir sıkıntı konusu…

Sağlık hizmetleri konusunda üst düzeyde bir ülke olmamıza rağmen, bu ayrıcalıktan ülkenin halkının faydalanamıyor oluşu şikayet konusu.

Kısacası;

Bir tarafta ülkenin asıl vatandaşları sağlık hizmetlerine ulaşmada sorunlar yaşarken, bazı kısımları da üst seviyedeki sağlık hizmetlerinin tadını çıkarıyor.

Bu durum toplumdaki homurdanmaları giderek artırıyor.

Ve hatta bize göre sandıkta oy dağılımı olarak da kendisini gösteriyor…

**************

ZENGİN MİYİZ FAKİR MİYİZ?

Çarşı Pazar kalabalık.

Özellikle lüks yerler diye tanımlayacağımız mekanlara randevu bile bulunamaz halde.

Bakın sıcaklar artıyor, güneş yüzünü özellikle ülkemizin güneyinde gösterdi.

Birkaç günlük tatil fiyatları bile 30-40 bin liraları aşarken oteller de dolu.

Diğer taraftan caddelere bakıyorsunuz, son model araçlardan adeta geçilmiyor.

Fiyatı onlarca milyon olan araçlar her tarafta geziyor.

Konut satışlarından tutun, diğer mal ve ürünlerin satışlarına bakıyorsunuz geçmiş yıllara göre çokta bir azalma, eksilme görmüyorsunuz.

Şimdi bu görüntülerin yaşandığı bir ülkede “Ekonomik kriz var” diyebilir misiniz?

Kuşkusuz buna kimseyi inandıramazsınız.

Ancak ekonomik veriler tam tersini söylüyor.

Faizler, onlarca ülkenin toplam faiz oranına eşit derecede yüksek.

Enflasyon rakamında zirvede yer alan bir ülkeyiz.

Cari açık ve borçlanma deseniz almış başını gitmiş.

O zaman ortada çok büyük bir çelişki yok mu?

Yani ekonomi iyi deseniz olmuyor, kötü deseniz yine olmuyor.

Peki, bu durumu nasıl açıklarız?

+++

Bunu anlamak için ekonomistlerin söylediklerine bakmak gerekli.

Örneğin Özgür Demirtaş bu konuda gerekli açıklamayı, herkesin anlayacağı dilden yapıyor.

Ne diyor?

“Ülkede mülteciler hariç 80 Milyon kişi yaşıyor,

Bunların 10 Milyonu ultra zengin, 20 milyonu orta direk. Kalan 50 milyonu da fakir.

Zengin olan artık 1 araba yerine 3 araba alıyor.

Ayda 1 gittiği tatile artık 3 kere gidiyor.

Haftada 1 yaptığı gezmeyi 3’e çıkarıyor.

Yani her yerde gördüğün onca kalabalık ülkenin küçük bir bölümünü kapsayan zenginlerden oluşuyor”

+++

Bizim de uzun zamandır söylediklerimizi özetliyor…

Kısacası;

Mevcut düzen zengini daha zengin yapmaya, fakiri de her geçen gün sefalete sürüklemeye devam ediyor.

Anlayacağınız;

Ülkenin kaymağını küçük bir bölüm yemeye devam ederken, büyük bir bölüm ise akşama evine götüreceği ekmeğin hesabını yapıyor.

**************