Ahiret kelimesinin sözlük anlamı, evvelin mukabili olan son ve sonra olandır. Bu bağlamda dünyanın sonuna ahiret denmektedir. Terim olarak ise ahiret; Ölümden sonra insanların tekrar dirilmesiyle başlayan ve ebediyen devam edecek olan bir hayattır. Bütün semavi dinlerin inanç esasları içinde, ahiret hayatına iman esası vardır. En son semavi din olan İslâm da, ahiret hayatının varlığı üzerinde önemle durmaktadır. Nitekim bu durum Kur’ân’ın ilk sayfalarında karşımıza çıkmaktadır: “Sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesin olarak inanırlar.” (Bakara, 2/4)
Sağlıklı düşündüğünde insanın aklı, kendisinde bulunan adalet, sorumluluk, ebedîlik ve sonsuzluk duygusu ile insanın başıboş ve amaçsız yaratılmadığı fikrinden hareketle, ahiret hayatının varlığını tabi bir şekilde kabul etmektedir. Bu açıdan bakıldığında ise ahiret inancının insan hayatına birtakım etkilerinin olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu etkileri şu şekilde sıralamak mümkündür:
Ahirete iman her şeyden önce insana bir hedef ve yön verir. Yaratılışındaki gaye, hikmet ve hedefi öğretir. Bu inanca sahip olan kişilerin oluşturduğu toplum doğruluktan ayrılmaz. Kazancını doğru yerlerde arar. Hileye, aldatma ve rüşvete yaklaşmaz. Kendi hakkını bildiği gibi başkalarının hakkını da gözeterek kimseye haksızlık yapmaz. Çünkü mükâfat ve ceza gününün varlığına inanarak herkesin bu dünyada yaptıklarının hesabını Allah’ın huzurunda vereceğini bilir. Bu inanç, insanların kalbinde barış duygularının gelişmesine yol açar. Barış duygusu ile adalet gerçekleştirilir. Adalet duygusuna sahip olan insan da kendisini mutlak adaletin gerçekleşeceği kıyamet gününe tam anlamıyla hazır duruma getirir.
Ahirete iman eden kişi; ölümü bir son olarak görmez. Bilakis, ölüm ebediyete giden yolun başlangıcıdır. Ahiret inancı zayıf olan kişiler bir gün ölüp gideceğini, her şeyin biteceğini, sahip olduklarını yitireceğini düşünerek dünya hayatında ölüm korkusuyla mutsuz olarak yaşarlar.
Ahiret gününe iman eden kişi bu dünyadaki davranışlarına dikkate ederek yaşar. Hesap günü küçük, büyük tüm amellerin sorgulanacağını bilen kişi amellerinin karşılığında ceza ya da mükafat alacağını bilir. Bunu bilerek yaşamak ise kişiye daha kontrollü yaşamayı öğretir. Rasulullah (sav) buyurdular ki: “Kul kıyamet günü beş şeyden sorulmadıkça ayakları oynamaz; ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini nerede geçirdiğinden, malını nerede kazandığından, malını nerede harcadığından, ilmiyle nasıl amel ettiğinden.” (Tirmizî, Sıfâtü'l-kıyâme, 1)
Ahiret inancı kişiye, bu dünya da karşılaştığı zorluklara karşı sabırlı olması gerektiğini öğretir. Bu dünyanın fani olduğunu ve gerçek hayatın ahiret hayatı olduğunu bilen insan; hastalık, ölüm, haksızlık, iftira, yoksulluk gibi durumlar karşısında sabırla ve metanetle hareket eder. Çünkü bu haline sabırla şükrederse Allah’ın onu ahirette mükafatlandıracağını düşünür. Bu sebeple kişiler karşılaştığı zorluklar ve olumsuzluklar karşısında isyana düşmeden bunun da gelip geçici olduğunu düşünüp tevekkülü elden bırakmazlar.
Esas olarak dünya hayatı ahiretin tarlası mesabesindedir. Dünya tarlasına ne ekilirse ahirette de o biçilir. Onun için her insan ölüm gelmeden önce aklını kullanıp dünyanın değerini bilmelidir. İnsan dünyaya bir kez gelir ve ölünceye kadar ne yapabilmiş ise onu azık olarak ahirete götürür. “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (karşılığını) görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu (karşılığını) görür.” (Zilzâl, 99/7-8) ayeti gereğince iyilik yapmış olan, gittiği yerde o iyiliğin sevap ve ödülünü bulur. Kötülük yapan da onun cezasını görür. Bu yüzden ahirette yiyeceğimiz azığı şimdiden iyi hazırlamaya çalışmalı ve ahirete yarayacak hayırlı işler yapmalıyız.
Rabbimiz bizlere emir ve nehiyleri doğrultusunda bir hayat yaşayarak ahirette ebedi mutluluğu elde etmeyi nasip eylesin. Selam ve dua ile…
ENES FİDAN / İL VAİZİ