Bakmak bir göz hareketidir.

Görmek ise bir şuur hareketidir.

Toplumdaki sorunların çaresine bakılmamalıdır.

Toplumdaki sorunların çaresi görülmelidir.

Bir ülkenin dışarıya bağımlı olmayıp, kendi ayakları üzerinde durabilmesi için ekonomisinin çok sağlıklı olması gerekir.

Refah içinde yaşamamız için fiziksel ve ruhsal sağlığımıza ekonominin etkisi, sandığımızdan daha fazladır.

Bir ülkenin gündeminde sürekli hayat pahalılığı konuşuluyorsa, bu insanlar görmezden gelinmemeli.

Gündem her gün bu soruna işaret ediyor.

Ters giden bir şeyler var burada.

En basit örnek üzerinden gidelim…

İnsanlara mikrofon uzatılıp ekonomi sizce nasıl diye sorulduğunda,

İnsanların gözü neden doluyor?

O umutsuz ve acı bakışlar herkesin gözünden okunuyor.

Neden insanlar bu soruya karşı öfke patlaması yaşıyorlar, serzenişte bulunuyorlar?

Yıllarca ülkesi için çalışmış emeklilerimizin geçinemiyorum yetmiyor deyişi, yüzündeki o burukluk çaresizlik herkesin içini acıtıyor.

Bu insanlar keşke birikim yapmakta biraz zorlanıyorum deseler, gayet kabul görür.

Ekmek almak için zorlanır mı insan?

Barınma ihtiyacıma karşılayamıyorum diye, çocuğuma bakamıyorum, okutmakta zorlanıyorum diye zorlanmalı mı insan?

Bu zorlanmalar kimsenin gözünde kabul göremez işte.

Çalışan insanların temel ihtiyaçlarını karşılayamaması kadar anormal bir şey olabilir mi?

Bu kadar dengesizlik birilerini rahatsız etmeli.

En güzel çağlarındaki gençlerimiz bir kahve bile içemiyorum dediğinde bu artık görünür olsun.

Ve bu işin korkunç tarafı da şurada, hiçbir şeyin farkında olmayan küçücük, ortaokul çağında çocuklar ekonomiden yakınıyor.

O çocukların gördüğünü herkes görebiliyor diye umuyorum.

Derdi okul ve oyun olması gereken çocuklar bu ülkede ekonomiden neden yakınıyor?

Artık ömrü boyunca çalışmış emekliler de yakınmasın,

10 yaşındaki bir çocukta yakınmasın.

Hayatının en güzel, en rahat döneminde olması gereken gençler de ekonomiyle cebelleşmesin.

Herkesin, her toplumun, her yaşın gördüğünü, iyileştirme gücü olanlar da görmeli artık.