Geçen Cuma akşamıydı...
Taşbaşı Kültür Merkezi Kırmızı Salonda, Prof.Dr.Haydar Baş' Beyin vefatının 3.seneyi devriyesinde anma programına tanıklık ettim.
Ardında çok değerli eserler bırakan hocamız değişik yönleriyle anlatıldı.
Konuşmacıların sunumları gönül dünyamızda meltem rüzgarları estirdi.Hüzünle bir geceydi.
Özellikle hocamızın kadim yol arkadaşlarından Bilal Karamus Beyi dinlerken zihni bir yolculuğa çıktım.
'Evladım insan her yerde yaşar, lakin ölmek için vatan lazım!' sözünü diline pelesenk etmiş her birimize vatan/bayrak/millet sevgisini kılcal damarlarımıza kadar nakşetmiş bir gönül dostunu andık.
Terzi gibi kendi hayat kumaşından kırpıp kırpıp bizim kumaşımıza eklediği o eşsiz televizyon sohbetlerinin film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti gitti.
Her şey bir yana, bir insan düşünün ki 74 yıllık ömrü, Türk Milleti'nin ezeli ve ebedi düşmanlarıyla mücadele içinde geçti.
Hangi birini anlatsam…
Özellikle FETÖ ve avanesinin bitmez tükenmez iftiralarına karşı açmış olduğu tüm davaları kazanması,doğru bildiği hak yoldan bir milim sapmamasına bizi yirmi yıl öncesinden bu hainlere karşı uyarmasına ve dahi öngörüsüne hayrandık.
Çünkü biliyor du ki meyve veren ağaç her zaman taşlanır bu ülkede. O'da bu kaderi yaşayanlardandı!
Neyse..
O, milletine ölümüne sevdalıydı. O yüzden hep ölüme yakın durdu.Bir konuşmasında 'Ben son nefesim ve ahirette verilmesi gereken hesabın hesabını yapan biriyim' sözleriyle yaşama dair net ölçüler koydu ortaya.
'Tek başıma da kalsam bu yoldan dönmem' diyerek istikamet üzere olunmasını mücadele edilmesi gerektiğini gösterdi bize hep. Çünkü gittiği yol, Ehl-i Beyt'in, Hünkar Hacı Bektaş Veli'nin ve Atatürk'ün yoluydu…
Bunu hayatının tüm detaylarında görmek mümkün!
İşte bu duygu sarmalında Kırmızı Salonda kürsüye gelen her bir konuşmacı ona olan sevgisini, hasretini ve anılarını yedi kat muşambaya sarmış, bir muska gibi hala kalbinde saklıyor; eminim ömrünün sonuna kadar da saklayacaklar!
İşte onların bu durumu beni de, hazırunu da takdir hisleriyle çok, ama çok duygulandırdı.
Suna Gölpek ablanın yazdığı şiir,Feleknaz ana'nın konuşmasının bir yerinde söylediği deyiş gönül telimize mızrap vurdu gecede!
Zaman dolu dizgin akıyor…Aradan tam 3 yıl geçmiş.
Binlerce programa ev sahipliği yapmış Taşbaşı Kültür Merkezi Kırmızı Salonu tarihi bir güne ve programa daha şahitlik etti.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşımızın okunmasıyla başlayan program kuran tilaveti ve Av.Fahri Gürgenburan kardeşimizin yaptığı açılış konuşmasıyla devam etti.
Hocamızın değişik tarihlerde yaptığı salon programlarında yaptığı komuşmalardan kesitlerin yer aldığı 30 Dakikalık sinevizyon gösterimi duygularımızın nirvanasıydı.
Sinevizyonu izledikçe göz kapaklarımın arkasında titreyip duran bulutlar sağnak olup inmeye başladı yüzümde…
Bulutlu gözlerle dalıp dalıp gittim o yıllara…
Özellikle birlik beraberlik ve Atatürk vurgusunu anlatmada kelimeler inanın aciz kalıyor.
'Atatürk'e sahip çıkmazsanız elinizde vatan diye bir yer kalmaz' cümlesi gecenin en önemli anıydı bana göre.
Düşündüm de, böylesi DEĞER'ler bir memlekete 'KADERİN BİR ARMAĞANIDIR'
Kıymeti bilinmeli ve zamanın küflü kuytularında unutulmuşluğa terk edilmemelidir!
Zaten millet olarak kötü bir huyumuz var.'Para harcandıktan insan kaybedildikten sonra değer görür' bu memlekette…
Şairin dediği gibi 'Er o ki, koya dünyada bir eser,
Esersiz kişinin yerinde yeller eser'sözünün ete kemiğe bürünmüş haliydi hocamız.
Şöyle ki, 74 yıllık ömründe altmıştan fazla kitap,binlerce makale yazarak müthiş bir kültürel miras bıraktı arkasında.
Beni derinden etkileyen bir çok eseri var ama özellikle bu zamana kadar hiç kimsenin yazmaya cesaret edemediği 'Ehli Beyt Külliyatı' ve 12 İmam'ın hayatını yazdığı eserler ile 'Hoş Geldin Atatürk' adlı kitabı zihinlere format atıp, ezberleri bozduğunu belirtmeliyiz.
Ticari hayatındaki başarılarını,ülkemize kazandırdığı kurumları,kapitalizmi çöpe atan Milli Ekonomi Modeli'ni anmadan geçmek olmaz.
Neticede her fani gibi hocamızda bundan tam üç yıl önce ebedi yurduna göç etti.
Fikri ve gönül dünyamızın mimarı dost, bilim insanı yaşadığı çağa mührünü vuran Prof.Dr.Haydar Baş Beyi, yüreğimden gelen bir sevgiyle hakka yürüyüşünün 3.seneyi devriyesinde yazmak istedim.
Sessizce bu cennet vatanın semalarından bir yıldız gibi kayıp gitti sonsuzluğa…
Ne mutlu ki destansı bir ömrü memleketin ve insanlığın hizmetine vermiş olarak…
Gecenin sonunda anladım ki hocamız 'Kayalıklarda gül yetiştiren bahçivan' mış meğer…
Özlemle anıyor ve arıyoruz…Ruhun şaad mekanın cennet olsun hocam!