Çılgınca bir tüketim çağındayız.

İhtiyacımıza yetecek kadarına ulaşabiliyoruz belki ama hırsımıza yetecek kadarına ulaşamıyoruz maalesef.

İhtiyacımız olmasa da belli malların tüketimine reklamları yüzünden mecbur oluyoruz neredeyse.

Acımasız ve haksız bir rekabete maruz kalıyoruz hepimiz. Ekonomik menfaatler uğruna tüketmeyeceğimiz şeyler azaldıkça azalıyor maalesef.

Tüketimdeki halimiz içler acısı. Yakın zamanda tüketmediğimiz ne kalacak bilemiyorum.

Özendirildikçe özendirilen tüketim hızı karşısında daha ne kadar dayanabileceğiz bilemiyorum.

Açgözlülük ve doyumsuzluk hislerimiz, hırsımız ve tamahımızın etkisiyle arttıkça artıyor.

Üretim ve tüketim çarkında sıkışıp kalıyoruz, ezilip gidiyoruz gün geçtikçe.

Tüketim çılgınlığının bizi ne hallere getirdiğini kendimiz bile tam bilemiyoruz çoğu kere.

Tüketim çarkında tükenmemek için neler yapabileceğimizi bilemiyoruz maalesef.

Ölçü ve tartı, bir arada yaşama mecburiyetinde olan bütün insanları ilgilendiriyor. Her birimiz hemen her gün bir alışveriş yapmak durumundayız. Genel anlamda bu hâle ‘ticarî hayat’ diyebiliriz. Bu hayatta ölçerek ve tartarak almak ve satmak işin ana kuralıdır.

İş ve ticaret dünyasını düzenlenmesi ölçüler, tartılar, kayıtlar ve kurallarla oluyor. Ölçü ve tartıdaki dürüstlük, ticaret ahlakının temelidir. Böyledir böyle olmasına da hak ihlallerinin yoğun olarak gerçekleştiği alanların başında da ‘ticaret’ geliyor maalesef.

Ahlakın temel kuralı ‘Sana yapılmasını istemediğini başkasına yapmamak’; ölçü ve tartıda da kendini hemen belli ediyor. Ölçü ve tartıyı, iş ve ticaret ahlâkının temel taşı olarak görüyoruz. Ölçü ve tartıdaki her şaşmanın sosyal dokuyu zedelediğini, güveni sarstığını biliyoruz.

Ölçü ve tartıdaki düzensizliğin ticarette hilekârlığı artırdığına şahit oluyoruz.

Evet. Terazi ile sembolize edilen adaletteki gibi ticarette de doğruluk ve insan haklarına her yönüyle saygı gerektiğini hepimiz kabul ediyoruz.

Mahşer günü herkesin dünyada yaptığı iyilik ve kötülüklerin (amellerin) tartılıp değerlendirileceği manevi teraziyi (mizan) de unutmuyoruz tabi.

Ölçü ve tartıdaki düzensizliğin nelere mal olabileceğini aşağıda Ağustos 2002’de Başkent Üniversitesi Kültür Yayını Bütün Dünya Dergisi’nde yayımlanan kıssa apaçık anlatmıyor mu sizce de:

“Olmayacakmış gibi görünen bir işin, herkesin iyi niyeti sayesinde kolaylıkla olabileceğini söyleyen bilgenin bu görüşünü, Çinli hükümdar kanıtlamak istedi ve bahçesindeki havuzun bir gece içinde sütle doldurulmasını emretti.

‘Olmayacakmış gibi görünen bu işin hiç de zor olmadığını halkım, iyi niyetini ortaya koyarak gösterebilir.’ dedi.

‘Herkes, fazla değil yalnızca bir kova süt getirse olmayacak sanılan bu iş kolaylıkla başarılabilir ve sabaha kadar havuz sütle doldurulmuş olur.’

Hükümdarın bu sözlerini duyan yaşlı bir adam, kendi kendine şöyle söylendi,

‘Nasıl olsa herkes bir kova süt getirecektir. Ben, süt yerine bir kova su getirsem, kim farkına varabilir ki bunun?’

Hükümdar sabah uyandığında, havuzun süt yerine tümüyle suyla doldurulmuş olduğunu gördü.

Çünkü herkes o yaşlı adam gibi düşünmüştü ve kimse de süt yerine bir kova su getirdiğinin farkına varılamayacağını sanmıştı.”