Hoşnutsuzluğumuzu belirten söz ya da yazıya ‘yakınma’, ‘şikâyet’ diyoruz.
Duygularımızı ve memnuniyetsizliklerimizi dert yanarak belli ediyoruz.
Öyle ya da böyle yakınıyoruz. Sızlanıyoruz.
Bezginliğimizi, usancımızı, sitemimizi, hoşnutsuzluğumuzu dile getiriyoruz.
Serzenişte bulunuyoruz.
Hatır gönül bilmeyenlerle bir arada olmaktan sıkılıyoruz.
Ölçüsüne derecesine göre burnumuzdan soluduğumuz, yaka silktiğimiz anlarımız da oluyor.
Mızmızlanıyoruz kimi zaman. Kimi zaman dırdır ediyoruz. Sızlananlardan oluyoruz kimi zaman.
Dırdır ettiğimiz zaman da oluyor, söylene söylene çevremizi rahatsız ettiğimiz de.
Özü sözü bir olanlar azaldıkça yalnızlığımızla beraber şikâyetlerimiz de artıyor.
Yol yordam bilmeyenler, yerli yersiz konuşup duranlar, şikâyetlerimizi alışkanlığa dönüştürüyor sanki.
Bu alışkanlıklarımızın baltayı taşa vurdurduğunun farkına geç de olsa varıyoruz. Kem küm ediyoruz. Gönüllü gönülsüz çalışmaya alışıyoruz neredeyse.
İyi kötü idare ettiğimizi varsaysak da memnun olamıyoruz hâlimizden.
Durumumuzdan memnun olmamanın, yakınmanın, başımıza gelen bir dertten ötürü sızlanmanın belli sebepleri var elbette.
Birinin yaptığı haksızlığa, kötü işlere tahammülsüzlüğümüz var elbette.
Bunları yazılı veya sözlü olarak bildirip çaresine bakılmasını isteme hakkımız var elbette.
Şikâyet etme hakkımız var elbette.
Şikâyet etmek, yerinde ve zamanında kullanılırsa kurtuluşumuz için fırsat elbette.
Şikâyette bulunmak, sosyal hayatın bir esası elbette.
Bütün bunları uygun zaman ve zenimde yapıp her şeyden de şikayetçi olmamak, insan olmanın gereği elbette.
Çevremizdeki insanların en çok hangi konularda ve kimlerden şikâyet ettiğine dair gözlemlerimiz olup olmadığını çok merak ederim.
Çevremizdeki şikâyetçi gördüğümüz kişilerin davranışlarının bizde de olup olmadığını, varsa nasıl olduğunu sık merak edip kendimi kontrol etmeye çalışırım.
Bu konulardaki izlenimlerime göre şunları söyleyebilirim:
Şikâyet konuları kültürel, sosyal ve bireysel farklılıklar gösterebiliyor.
İnsanlar en çok iş, para, sağlık, aile, hava durumu, trafik, bürokrasi, ilişkiler ve kişisel gelişim gibi konulardan şikâyet ediyor.
Genel şikâyet konularının başında iş ve meslek hayatı geliyor bence.
İnsanımız iş yükünden, maaşından, çalışma ortamının stresinden, iş arkadaşlarıyla anlaşmazlıklarından çok şikâyet ediyor gibime geliyor.
Monoton bir iş temposu ve yeterince takdir edilmeme düşüncesi, bu konuda şikâyetleri artıyor tabi.
Ekonomik zorluklar, hayat pahalılığı hepimizin ortak şikâyetleri.
Sağlık hizmetlerinin yetersizliğinden, sağlık sistemindeki tıkanmalarda şikâyetlerimiz epey fazla.
Özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar için trafik, sıkıcı ve çok yorucu. İşe ve eve ulaşım sürecindeki stresten şikâyet etmeyen yok desek yeridir.
Şikâyetlerimizin kaynağı işyerinde, ailede, kamu kurumlarında değişlik değişiktir.
İşyerinde yönetici veya meslektaşlar arasında yaşanan problemler, sıklıkla dile getirilen şikâyetlerdendir.
Ailedeki anlaşmazlıklar, şikâyetlerin başlıca sebebidir.
Bürokratik süreçteki karmaşıklık, kamu hizmetlerindeki dair şikâyetleri artırır.
Şikâyet kültürümüz, yaşanan çevreye göre değişiklik gösterir. Özellikle aile içinde veya arkadaş gruplarındaki şikâyetler, bir yönüyle yakınlığı pekiştirir.
Şikâyetlerimiz, sosyal ilişkilerde bir bağ kurma aracı olarak kabul edilebilir. Benzer sorunları olan kişiler, birbirlerine bu konularda destek olabilmektedir.
Şikâyetlerimiz, aynı zamanda bir tür rahatlama ve stres atma yoludur.
Şikâyetlerimiz, olumlu bir bakış açısı geliştirerek azaltılabilir. Sorunlara odaklanmak yerine çözüm yollarını düşünmek, şikâyetleri azaltır. Bu da kişiyi rahatlatır.
Evet; günbegün artan şikâyetlerimiz, bizi nereye götürecek ki?