Mekan ve ortamın bizi sarstığı anlar olur, sık git gel yaşadığımız anlar olur, iç çekişlerimiz sıklaşır da sıklaşır bazen…
Gördüğümüz, duyduğumuz, hissettiğimiz ama anlatamadığımız anlarda ne yapacağımızı şaşırır kalırız bazen…
Neyin yanlış neyin doğru olduğunu tam kestiremediğimiz, çok şey hissedip de hiçbir şey söyleyemediğimiz sözün bitiği yerlerde sessizce yaşarız bazen…
Bazen dalıp gideriz uzaklara niyeyse. Sonuç da sebep de ilgilendirmez bizi; ne önemi ne değeri vardır bir şeyin... Çevremizdekiler ve de biz dahil her şey, ha vardır ha yok…
Bedenimiz buradadır belki ama ruh, orda bir yerdedir işte. İşte öylece durur da dururuz. Bize göre hayır da şerde yoktur ama şer olmayacağını aklımıza getirmeyiz, hayra da yoramayız ya…
İşte, öyle bir şey işte… Kayıt da yoktur şart da yoktur yani...
Seslendiremesek de gören göz, duyan kulak, tutan el olsun isteriz yanımızda bazen. İstediklerimiz olduğunda seviniriz. İstemediklerimiz olduğunda da korkarız ürkeriz bazen…
Ne zaman olmuştur, nasıl olmuştur; bilmeden, bilemeden uçurum kıyısında buluveririz kendimizi. Uçurumun hemen kenarında bir türlü hareket edemeyiz.
Hayal meyal şeylere kaptırırız kendimizi. Ne dersek diyelim, ne diyecek olursak olalım kalanı hep eksik olur ya bazen...
Olmasını istediklerimiz, zihnimizde hemen, bir tablo hemen bir senaryo olur bazen …
Hatıra defterindeki iyi ve kötüler, film şeridi gibi gözümüzün önünden geçer ha geçer. Kafamızın içinde bunlar ayrı ayrı yarış ederken biz susup kalırız.
Bütün yollar çıkmaza çıkmaza gidiyor gibi gelir ha gelir.
Huzursuzluğumuz arttıkça artar, mücadele azmimiz azaldıkça azalır. İster istemez kahretmeye başlarız ya bezen…
Kimseyi görmek istemez, kimsenin de bizi görmek istemediğini düşünürüz ya bazen…
Üzüntümüzü, acımızı, sıkıntımızı görmesinler, bilmesinler anlamasınlar isteriz. Gücümüz, kuvvetimiz, takatimiz kesilir; halsizleşiriz, eski bizden eser kalmamış olur.
İçimize bir hüzün, bir ağırlık çöker birden. Sakin olmaya çalışsak da başaramayız; elimiz ayağımıza dolaşır. Dizimizin bağı çözülür; halsizlik, bitkinlik, yorgunluk bitirdikçe bitirir bizi. Ürkekliğimiz, çekingenliğimiz, korkaklığımız abanır da abanır üstümüze.
Başka bir şey, başkaca bir şey gelmez gelemez aklımıza yalnızlığımızdan başka. Ne oturasımız vardır ne de durasımız. Ayrılmak; uzaklara, daha uzaklara gitmek için zor tutarız kendimizi.
Söylenmeyen, söylenemeyen, söylenemeyecek sözleri sezebilen birini yanımızda isteriniz ya bazen…
En yakınlarımızı dahi dinlemez oluruz; ne söyleseler, ne etseler kar etmez ya bazen…
Sakinliğimiz, sükûnetimiz kaybolur; gelgitlerimiz, iniş çıkışlarımız artar. Rüya mı kabus mu gerçek mi anlayamayız, çözemeyiz. Uyumak ister uyuyamaz, uyanmak ister uyanamayız.
İlgilendiğimiz, sevdiğimiz, özlediğimiz ne varsa gönül rahatlığıyla yaşayamayız.
Kahrolası gurur nerde var nerde yok çıkar hep karşımıza. Çaresizliğimizi, bırakın başkasını kendimize bile anlatamayız ya bazen…
Sevincimiz, gururumuz, mutluluğumuz; derdimiz, tasamız, kederimiz, hüznümüz, acımız katmer katmer olur, birbiriyle yarışa devam eder içimizde. Üzülmeye de sevinmeye de devam edemeyiz. Ümit bir yandan ümitsizlik bir yandan zorlar da zorlar bizi.
Düşünmek bile korku verir bazen…
Dünkü halimiz değil biraz önceki halimiz bile bize yabancı olur ya bazen…
İşte o zaman, kendi kendimize yetemediğimiz o anda yardım alamazsak halimiz nice olur ki?
Ortalık yerde öylece kalır mıyız ki?
İşte o zaman kim, bize yardım eder ki?
İşte o zaman kim, bizi bu girdaptan kurtarır ki?
Bütün bunlar olmasa da çoğu hepimizde oluyor mudur ki?
Evet, bunlar, hepimizde hep böyle olur mu ki?