İnan Çalışır yazdı.

İnsanın, doğuştan genetik olarak sahip oldukları şeyleri vardır. Örneğin Beyin, Kalp, El-Kol gibi, vardır da vardır.
'Beyin bir donanımdır, herkeste vardır; akıl bir yazılımdır, herkeste yoktur.'* O halde, insanların doğuştan getirdikleri ile yaşamlarında kendilerine kattıkları şeyler çok farklı ve önemlidir.
Hele bir de, bu düşündükleri ve kattıkları konusuna gelince işin iyice içinden çıkılmıyor. Nasıl mı?
İnsanın ilkel sürü yaşamından bir arada yaşamaya başlaması bile binlerce sürmüş bir süreçtir.
Hele yığın, topluluk, toplum, aile vb süreçler ise bambaşka bir evrimleşme, değişim süreci gerektirmiştir.
Günümüz insanı her ne kadar kişiselleşse de, bireyselleşse de, yine de grupsal olarak kendini bir yerde tanımlamaktadır; ya yığınsal, ya da toplumsal olarak. Yani?
Kişiler, aynı sonucu doğursa bile, bulundukları kalabalık içinde yaptıkları ile KENDİ SORUNLARINI çözüyorlar ise, burada bir toplum yığınından söz edebiliriz.
İnsanlar, yaptıkları ile birbirlerinin sorunlarını çözüyorlar ise, o zaman da TOPLUMSALLAŞMA' DAN söz edebiliriz.
İşte bu fark, beyni olanlarca değil, aklı olanlarca anlaşılabilir.
Her yaşam koşulu, her ekonomik sistem kendi insan tipini yaratır. Bazı yerlerde insanların kapılarını bile kilitlemezler iken, bazı yerlerde bırakın kapı kilitlemeyi sur gibi duvarlar içinde kale gibi kilitli yerlerde yaşamaktadırlar.
Sistemden söz edilince, siyaset devreye giriyor. Çünkü sistemleri meşrulaştıran siyasettir.
Bu DP ile ABD yardımları ile HER MAHALLEDE BİR ZENGİN YARATMA projesi ile başladı, BENİM MEMURUM İŞİNİ BİLİR ile sürdü.
Ülkemizde de, dünyada da sağ iktidarlar, günümüz ekonomik sistemi ile uzlaşı ve işbirliği içinde çalışırlar.
Bu da, Kapitalist sistemin gereği, bal tutana parmağını yalatır ama kendisi arı kovanını aşırır. Aşıramaz ise mi? Onun yanıtını da Karl Marx verir, Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser!..
Bunlar genel doğrular.
Ama öyle bir gerçek durum oluştu ki, gel çık işin içinden çıkabilir isen.
Doğrudan iktidar ortaklı, dolaylı iktidar destekli, utangaç iktidar flörtçüleri falan filan. Bu büyük adamların işi. Aklım ermez.
Peki, sıradan insanlara ne demeli.
Onlarda bir uyanık olmuşlar ki anlatamam. Herkes devre ve döneme uymuş. Bir geçer akçe uydurmuşlar, herkes HALK DALKAVUKLUĞUNA başlamış.
Haydi, sıradan vicdanlı, aydın, dürüst insanlara hiç bir şey demiyorum. Doğru dürüst eğitim görmüş, geldiği kökleri bir şeyler katmış o kadar insan görüyorum ki, artık küçük dilimi yutacağım.
Ben kişilerin inançlarını yaşamalarına her boyutu ile karşı değilim. Ama bu inanç sisteminin, toplumun zaaflarını kullanarak bir siyasi sistem dayatmasına karşıyım.
Tıpkı, kendini Laik sistem savunucusu sayanların, günleri 'hayırlı' hayırsız saymaya başlamaları gibi. Her gün Allah'ın günü ise, Salının ne günahı var?
Gittikçe düşüncede de, düşünmede de İLKELLEŞİYORUZ. Kişiler olarak, toplumsal yığınlar olarak.
Sadece siyasal olayların sonucunu tartışıyoruz. Peki, bu ülkenin vicdanlı aydınlarını görüyor, yazıyor, söylüyor; peki biz dinliyor ve okuyor muyuz?