Önceden duyanlarınız mutlaka vardır ama son günlerde duyduğum ünümüzü, sanımızı, şanımızı… koruyup kollamanın esasları gizli en güzel fıkra, bence şöyle:
'Güzel bir bayan Napolyon'a sorar:
- Bu kadar şan şeref kazandığınız halde neden hala yeni maceralar peşinde koşuyorsunuz?
Napolyon şöyle der:
- Ya siz hanımefendi! Bu kadar güzel olduğunuz halde neden hala makyaj yapıyorsunuz?'
…
Hepimizin herhangi bir şekilde bir adı, bir sanı var. Bu ad ve sanla meşhur olanlar var, meşhur edilenler var. Bu ad ve sanla meşhur olmayı hak edip de görmezden gelinenler var. Bu ad ve sanla meşhur olanların gölgesinde gününü gün etmek isteyenler ve buna karşı çıkanlar var. Ve bu ad ve sanla arabanın gölgesinde gidip araba gölgesini kendi gölgesi zannedenler var. 'Unu olmasın ünü olsun.' hesabı ün peşinde koşanlar var.
Hayat böyle gelip geçiyor işte. Güzel sanatların hemen her dalındaki ünlüler, öldükten sonra ünleniyor. Ressamların tabloları öldüklerinden sonra daha çok satıyor. Şairlerin şiirleri vefatlarından sonra daha çok besteleniyor. Belli istisnalar dışında çok satan romanların yazarları, maalesef, bunu sağlıklarında pek göremiyorlar.
Evet; dikkate değer bir konu ve soru bence: Sağlığında heykeli dikilen sanatçı, ülkemizde kaç tanedir ki.
Birileri bir şekilde birilerini meşhur eder ama o birilerinin meşhur kalabilmeleri, belli kriterlere uyumu ile olur. Kriterlerin esası, içinden geldiği o toplumun, yetiştiği o milletin hasletlerine uyumdadır. Milletin değerlerine ters düşmemek çok önemlidir. Ayakları yere sağlam basıyor olmak çok önemlidir. Nereden geldiğini, şu an nerede olduğunu, buradan nereye gideceğini bilebilmek çok önemlidir.
Ünün, namın, şanın belli bir bedeli var. O unvanı hak etmek, o unvanı taşıyabilmek çok zor.
Öldükten sonra hayırla anılmak, hepimizin arzusudur. Sevdiklerimizin gönlünde yaşamak, tanıdıklarımızca yad edilmek, hepimizin isteğidir. Bunun için yapabildiğimiz en az bir alanda mutlaka kalıcı eser bırakmak durumundayız. 'Okunmaya değer eserler yazmak ya da yazılmaya değer işler başarmak' bunun en kestirme yoldur. Bu da çalışarak ün kazanmaktır elbette.
Her çalışmakla bunun böyle olmayacağı da işin başından bilinmelidir elbette.
Çok yaşamak mümkün olmasa da verimli yaşamak, mümkün olabilmektedir bu hayatta. Olumsuzluklara takılıp kalmaktansa olumlu işler yapabilmek mümkündür bu hayatta.
Yüksek ülküler uğruna çalışmak, elbette unutulmaz olmaktır bu hayatta.
Konumuna ya da mevkiine, ismine veya şöhretine güvenmemek; olgun olabilmektir bu hayatta.
Şerefe hak kazanmak, ona sahip olmaktan daha değerlidir bu hayatta.
Şanın geçici, kişiliğin kalıcı olduğunu kavramak ve öyle davranmak, büyüklüktür bu hayatta.
Şanın şöhretin cazibesine kapılıp gerçek hayattan uzaklaşanlar var.
Şanın şöhretin yükünü kaldırmayanlar var.
Erken meşhur edilmiş starların (!) karanlıklarda zorlandıklarına şahit olanlarımız çok.
Çalışma gücü, verimi azalmış, iyi olan durumu bozulmuş, eski şöhretini kaybetmiş; çaptan düşmüşlere gülüp geçenler çok.
Çabuk parlayanların çok çabuk sönüverdiğine şahitlik edenlerimiz çok.
Havasını deve, parasını pire taşıyanların acı sonlarını bilenlerimiz çok.
Kendine verilen değerin kıymetini ve değerini bilemeyip 'Köpek takkeyi niğnesin dingilderken düşürür.' hesabı olanların sayısına bereket…
Aklımızdan çıkarmayalım hiç: 'At ölür meydan kalır yiğit ölür şan kalır.'
Bırakacağımız, çocuğumuzu utandırmasın yeter.
Hepimiz gün gelecek bu dünyayı terk edeceğiz. Şöhret, şan, ün, nam gün gelip bitecek. Şanımız ne kadar yüce olursa olsun namımız nişanımız, bir mezar taşı olacak o da nasip olursa. Ardımızda mezar taşından başka bir şeyler de kalmasını istiyorsak iyi namımız olacak. Servetimizin başında bu gelecek.
Aman ha ünümüzü koruyalım. Aman ha!