Allah Teâlâ’nın rızasına ve ebedî kurtuluşa erebilmenin temel şartı imandır. İman, Allah’ın varlığına ve birliğine, O’nun peygamberlerine, meleklerine, kitaplarına, ahiret gününe, kaza ve kaderin Allah’tan olduğuna gönülden inanmaktır. İman aynı zamanda insanın Rabbine karşı samimiyeti ve O’na verdiği sadakat sözüdür.

İmanın göstergesi ve hayata yansıması salih ameldir. Salih amel, imanla verdiğimiz kulluk ahdine vefa göstermek, bütün benliğimizle Allah’a teslim olmaktır. İmanımızı, özümüze, sözümüze, davranışlarımıza yansıtmaktır. Kendimizle, ailemizle ve çevremizle barış içerisinde yaşamaktır. Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de imanla salih ameli birlikte zikretmiş ve imanını salih amellerle güzelleştirenleri şöyle müjdelemiştir: “İman edip salih amel işleyenler bilmelidirler ki, biz iyi ve yararlı işleri en güzel bir şekilde yapanların karşılığını asla zayi etmeyiz” (Kehf 18/30).

İmanımızı kemale erdiren ise, müminin en temel özelliği olan güzel ahlaktır. Güzel ahlak, peygamberlerin vahiyden sonra ümmetlerine bıraktığı en büyük mirastır. Ahlâkî erdemleri kuşanmak, kötü davranışlardan kaçınmak, mümin için vazgeçilmez bir sorumluluktur. Allah Rasulü (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “Müminlerin iman bakımından en olgunu, ahlaken en güzel olanıdır” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 15).

Bizler, Rabbimizin; “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin” (Kalem 68/4) diye övdüğü ve güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderdiği bir peygamberin ümmetiyiz. Öyleyse ümmeti olmakla şeref bulduğumuz Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) gibi bizler de imanımızı hayatımızın her alanına yansıtmaya, O’nun yüce ahlakını kuşanmaya gayret edelim. İmanın aile hayatına yansıması iffettir, nezakettir, sevgidir, merhamettir; birbirini üzmekten ve kırmaktan kaçınmaktır. İmanın ticaret hayatına yansıması doğruluktur, dürüstlüktür; hak etmediğine el uzatmamak, hak edenin hakkını eksiksiz vermektir. İmanın sosyal hayata yansıması saygıdır, güvendir; eğitim hayatına yansıması bildiğiyle amel etmek, bilgi ve tecrübesini insanlığın faydası için kullanmaktır, hayırlı nesiller yetiştirmek için mücadele etmektir. Hâsılı, imanın hayatımıza yansıması Allah’ın emirlerine titizlikle riayet etmek ve O’nun yarattığı mahlûkâta şefkat nazarıyla bakmaktır.

Yüce Yaratan iman, salih amel ve güzel ahlakla huzuruna varacak olan müminleri şöyle müjdelemektedir: “Kim de O’na salih ameller işlemiş bir mümin olarak gelirse, işte onlar için en yüksek dereceler vardır” (Tâhâ 20/75). Öyleyse, ömrümüzün mübarek Ramazan ayıyla birlikte aktığı bu kutsal zamanlarda, güzel ahlakımızla ilgili güzel başlangıçlar yapalım. İmanımızla uyuşmayan eylemlerimizi terk edelim. Bu dünyadan göç etmeden önce kendimizi hesaba çekelim. İmanımızı salih amel ve güzel ahlakla taçlandıralım. Unutmayalım ki kabre konduğumuzda herkes ve her şey dönüp gidecek, yalnızca imanımız ve yaptığımız amellerle baş başa kalacağız.

Yazımı Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in şu güzel duasıyla bitiriyorum: “Allah’ım! Senden güzel ahlakla bezenmiş sağlam bir iman ve ebedi kurtuluşa ulaştıracak ameller bahşetmeni istiyorum” (İbn Hanbel, II, 321).

Emine CAN

İl Vaizi

MEAL OKUYORUM

“Ey iman edenler! İçki, kumar, tapınmak ve putlara kurban kesmek için dikilen taşlar, fal ve şans okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.”

(Maide 5/90)

GÜNÜN DUASI

Dâvud A.s’ın Duası:

Allahım! Senden seni sevmeyi, seni sevenleri sevmeyi ve senin sevgine ulaştıracak amelleri sevmeyi dilerim. Allahım! Senin sevgini bana canımdan, ailemden ve soğuk sudan daha ileri kıl!” (Tirmizî, Daavât 73)

HER GÜNE BİR HADİS

İnanarak ve karşılığını Allah'tan umarak Ramazan gecelerini namaz (teravih) kılarak ihya eden kimsenin geçmiş günahları bağışlanır.

(Müslim, Salâtül-müsafirin, 173)

BİR SORU-BİR CEVAP

Sahur yemeğinin dindeki önemi nedir?

 Sahur yemeği, oruç tutacak kişilerin imsak vaktinden önce gece yedikleri yemektir. Hz. Peygamber (s.a.s.) sahura kalkmış ve bunu ümmetine de tavsiye etmiştir (Buhârî, Savm, 19, 20). Resûl-i Ekrem(s.a.s.), sahur yemeğinde “bereket” (Buhârî, Savm, 20) olduğunu ifade etmiş ve sahur yemeğinin, müslümanların orucu ile ehl-i kitabın orucu arasındaki en önemli farklardan biri olduğunu belirtmiştir (Müslim, Sıyâm, 46). Onun sahurla ilgili söz ve uygulamalarından hareketle fakihler, sahura kalkmanın ve sahuru geciktirmenin sünnet olduğunu söylemişlerdir (Kâsânî, Bedâî’, II, 105)

(Fetvalar, DİB Yay. syf. 266)