Deniz Çağlar Fırat

Ülkemizde hem kavramsal hem terminolojik açıdan sapla saman karışmış, tüm değerler birbirine girmiş, hangi kavramın tam olarak neyi ifade ettiğinin belli olmadığı bir durum söz konusudur.
Sosyal demokrat partilerin, siyasal ve ekonomik liberalizme yakın ya da o profile uygun kesimden; liberal, muhafazakar ve hatta milliyetçi unsurları içinde barındıran partilerin de sosyal demokrasi politikalarının içeriğine uygun kesimlerden oy aldığı bilinen bir gerçektir.
Dolayısıyla, ülkemizde aslında çok da ideolojik temelli ve bilinçli bir hareketin olmadığı ortadadır… Örneğin varlığını sadece ama sadece devlet sübvanselerine ya da korumacı politikalarına borçlu olan esnaf kesimi yüzünü hep liberalizmi ekonomik politika aracı olarak gören partilere döner ve bu kesim asla sosyal demokrat partilere yüz vermez.
Mesela ilimizdeki yani Eskişehir'deki Esnaf Odalarını alalım; küçük esnaf olarak hükümetten sürekli korumacı politika talebinde bulunurlar.Devletin korumacı yüzünü göstermesi ve varlıklarını sürdürmek adına büyük sermaye gruplarına karşı eşit rekabet koşullarının yaratılmasını isterler.
Aslında bu tamamen sosyal demokrasinin yani devletin korumacılığını esas alan partilerin faaliyet alanı olmasına rağmen aynı esnaf, ezici bir şekilde politikasını 'bırakınız yapsınlar, bırakınız etsinler' diyen liberal ekonomiyi savunan partilerden yana tercihini kullanır.
VARSA YOKSA KARİZMA
Bu bile başlı başına kafaların ne kadar karışık olduğunu göstermektedir. Oysa dünyanın hemen tüm ülkelerinde bireyler hayattan ne istediğini bilir ve ona göre hareket eder.
Yani daha anlaşılır bir şekilde ifade etmek gerekirse, sadece Türkiye'de siyaset kişilere endeksli, din ve milliyetçilik merkezli yapılmaktadır. Karizma, güç kimdeyse kitleler o kişinin peşinden gitmektedir.
SAMİMİYETTE GERÇEKÇİ OLMAK
İnsanların yılda üç kitap bile okumadığı ülkemizde, 'gazeteci' tabirini 'gazete satan kişi' olarak gören insanların arasında ideoloji yaymak ve anlatmak gerçekten de çok zordur. Özellikle 12 Eylül Darbesinden sonra böyle bir kültürü oturtmak daha da zordur. Ama olmak zorundadır.
Hem liberal partilere oy verip hem de 'devlet bana sahip çıksın' diyen küçük esnafın, çiftçinin, yeni mezun olup kadro isteyen öğrencilerin, kamuda işçi-memur olmak için sınavdan sınava koşan insanların, emekli maaşının bir lütuf değil hak olduğunu idrak edememiş yaşlılarımızın bu gerçek ile tanışması aslında çok da zor değildir. Sosyal demokrasinin özünde, merkezinde insan olduğunu, yoksullar olduğunu, eşitsiz koşullarda yaşamak zorunda bırakılan insanlar olduğunu anlatılmak zorundadır.
Yoksa kırmızı başlıklı kızın büyükannesinin kılığına bürünmüş kurt gibi, sosyal demokrasi söylemleriyle daha çok oylar liberal görünümlü partilere kaçar, durur.