Dünyaya gelen her canlı ölüme adaydır. İnsanoğlu da bundan istisna tutulmamıştır. İnsanoğlunun bu dünyaya gelmesinin bir gayesi vardır: İlk önce Rabbini tanımak, sonra O’na kulluk etmek ve dünyaya bağlanmadan onu maddî ve manevî olarak imar etmek… Bunların hepsi, bu dünyada bize verilen bir zamanda ve bir mekânda yapılır. Bir de sonsuz zaman ve mekân vardır ki o da ahirettir. Ahiret, bu dünyada hayır ve şer olarak ne yapmışsak karşılığının verileceği ebedîlik yurdudur.
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “İki nimet vardır ki insanların çoğu (onları değerlendirme hususunda) aldanmıştır: Sağlık ve boş vakit” (Buhârî, Rikâk, 1). İslam, Müslümanın hayatını zamana göre programlamıştır. Günde beş vakit namaz, senede bir kez zengin Müslümanların mallarından verdikleri zekât, Ramazan orucu, kurban ibadeti, ömürde bir kez şartlarını taşıyan Müslümanlara farz olan hac vb. ibadetler, zamana bağlı olan ibadetlerdir. Bu nedenle Müslümanın hayatı düzenli ve programlıdır.
Ancak günümüzde insanlar/Müslümanlar zaman nimetinin kıymetini yeterince bilememektedirler. Bunun nedeni teknolojik aletlerin insan hayatına etkisi, internet ve sosyal medya, tembellik, gaflet ve dünya hayatına dalma gibi nedenlerdir. Ülkemizdeki insanların çoğu, günde yedi saat gibi bir zaman dilimini ekran başında geçirmektedir. Bu durum çok düşündürücüdür. Bilmeliyiz ki, Müslüman tembel ve miskin olamaz. Zamanını boş işlere harcayamaz. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini iyi biliniz: İhtiyarlıktan önce gençliğin, hastalıktan önce sağlığın, fakirlikten önce zenginliğin, meşguliyetten önce boş vaktin ve ölümden önce hayatın.” (İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, Zühd, 6).
Geçmişte ya da günümüzde büyük işler başaran insanlara baktığımızda, onların düzenli bir hayatlarının olduğunu ve zamanlarını çok iyi planlayıp kullandıklarını görürüz. Peygamberimiz (s.a.v.) 23 yıl gibi kısa bir sürede, örnek alınacak bir ümmet (topluluk) oluşturmuştur. Yine ünlü tarihçi ve müfessir İbn Cerîr et-Taberî, kırk yıl boyunca günde seksen sayfa yazmıştır. Bu iki örnek, bir insanın zamanını değerlendirdiğinde ve planlamasını iyi yaptığında neleri başarabileceğinin en güzel kanıtıdır.
Bizler, geride bırakacağımız 2025 yılının şu son günlerini iyi bir nefis muhasebesiyle geçirmeliyiz. Tıpkı bir esnafın kâr-zarar hesabı yaptığı gibi… Ömrümü nerede ve nasıl harcadım? Allah’a kulluk yapabildim mi? Malımı nereden kazanıp, nereye harcadım? Ahlaklı bir insan olarak yaşayabildim mi? Her gün Allah için ne yapıyorum? vb. kendimize sorular sorup, yine cevaplarını dürüstçe kendimiz vermeliyiz. İmam Şafiî’nin dediği gibi; “Vakit kılıç gibidir, sen onu kesmezsen o seni keser.” Bunun bilinciyle hareket edip, ömrümüzü bereketlendirmeliyiz.
2026 yılı insanlık için yeni bir yıl… 2025 yılı Müslümanlar açısından tam bir sınav yılı oldu. Gazze’de, Doğu Türkistan’da Müslümanlar zulme maruz kaldılar ve kalmaya da devam ediyorlar. İşte bu şartlar altında yeni bir yıla giriyoruz. Müslüman ümitsiz olmaz. Ümidimiz, tüm Müslümanların özgürce dinlerini ve hayatlarını yaşamalarıdır. Bunu gerçekleştirmek için de başta Allah’a kulluk olmak üzere çok çalışmalı, zamanımızı kıymetlendirmeli, ahlakımıza çeki düzen vermeliyiz.
Müslümanın zamanını iyi değerlendirme hususunda parolası şu olmalıdır: “Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul. Ancak Rabbine yönel ve yalvar” (İnşirah 94/7-8).
Bu duygularla; 2026 yılının Müslümanlara, insanlığa hayırlar, güzellikler getirmesini ve bereketli bir yıl olmasını temenni ediyorum…
Ömer KARAKAYA
Dini İhtisas Merkezi/ Eğitim Görevlisi