Özcan Türkmen yazdı.

Bir kimseye yapması veya yapmaması gereken şeyler için söylenen söze genel anlamda 'öğüt, nasihat' diyoruz.
Öğüt vermek (nasihat etmek), öğütte bulunmak hepimizin çok hoşuna gidiyor. Nasihat ettiğimizde bu iş, çok iyi; nasihat aldığımızda da bu işin iyiliğinin derecesi azaldıkça azalıyor (!).
Nasihat eden de nasihat edilen de bu işin farkında aslında. Dinliyorsa bu işi saygısından; yapıyorsa bu iş, işine geldiğinden oluyor aslında.
Söyleyen de çoğu kere kendini tatmin ediyor aslında.
Açıktan açığa belli etmesek de hepimizin nasihat almaya ihtiyacı var aslında.
Öfkemize ve nefsimize sahip olabilmeliyiz. Sabırlı, sebatlı, irademizde sahip olabilmeliyiz. Açık sözlü olmak zorundayız. Güçlüsün, kuvvetlisin, akıllı olmak durumundayız.
Hemen her şeyi 'bin defa ölçüp bir defa biçmeyince' olumlu sonuca ulaşmayacağımızı unutmamalıyız.
Üstümüze düşen işlerde daha az hata yapmaya çalışmada, hatalarımızı kabul etmede; aynı hatayı ikinci kez yapmamayı öğrenmede uyarılmaya ihtiyacımızı var gibime geliyor.
Nasihat almazsak kendimizi başkalarıyla kıyaslamada zorlanmamız kaçınılmaz gibime geliyor.
Dinlemeyi öğrenmede nasihate mutlaka ihtiyacımızı var.
Hemen her şeyi mümkün olduğu kadar basitleştirebilmede birileri mutlaka bize nasihat etmeli.
Başta kendimiz olmak üzere diğer insanları da affetmeyi öğrenmede birilerinin nasihatini dinleyebilmeliyiz.
Bilmediğini sorup anlamak, öğrenmek; problemleri kabullenip çözüm yolları bulmak elbette nasihatlerle daha da kolay oluyor.
Kendimize nasıl davranılmasını istiyorsak başkalarına da öyle davranmak gereğini birilerinin bize hatırlatmasının zararından çok faydası var.
Özellikle yakın çevremize özellikle yukarıdaki hususlarda nasihat etmekte fayda var. Fayda var ama bu iş için ilk şart ölçüyü kaçırmamak, kantarın topuzunu ağdırmamak.
Bal almak isterken kovanı devirmenin anlamı yok tabi.
Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarıyor tabi.
Gerektiğinde, yerinde ve zamanında söylenen söz; yerinde kullanılan silah gibi tabi…
Çevremizi, özellik kararsızlık ve korkaklıkta uyarmak durumundayız. Kişilik haklarına saygıyı elden bırakmadan yapılan uyarının karşımızdakini de bizdeki etkileyeceği akıldan çıkarılmamalı.
Asla, ama asla birilerinin umudu kırılmamalı.
Günübirlik, pratik çözümler de tavsiye edilebilmeli ama mutlaka geleceğe yönelik planlamada yol gösterici olunmalı.
Atasözlerimizin hemen hepsi, belli konuda genellikle nasihat özelliğine sahiptir. Yeri ve zamanı geldiğinde bunlara kulak kabartılmalı kesinlikle. Devlet büyüklerimizin tarihimiz boyunca verdiği nutuklar, mutlaka, yeniden değerlendirilmelidir. Bu nutuklar ve atasözlerimizin yansıra dünya düşünce tarihinde bize bu konuda rehberlik edecek o kadar çok kaynak var ki. (Şey Edebali'nin Osman Gazi'ye nasihati, meramımı daha net açıklıyor aslında.)
Bakınız bu konuda hemen aklıma geliveren bir nasihat. Amerikan yurttaş hakları hareketi önderi Martin Luther King (1929-1968)'ten:
[Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse Michelahgelo'nun resim yaptığı, Bethooven'in beste yaptığı veya Shakspeare'nin şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki gökteki ve yerdeki herkes, durup 'Burada işini çok iyi yapan büyük bir çöpçü yaşıyormuş.' desin.]
Hemen her alanda işimizin insanla olduğu akıldan çıkarılmamalı elbette.
Bütün problemlerin 'İnsan problemi' olduğu; çözümünde insanda olduğu unutulmazsa çözümün çabuk olacağı düşüncesi her işimizde esas olmalı değil mi?
Nasihat etmek, nasihat almak bir yana da çare insan kalabilmekte değil mi?