'İnsanlar mazinin hasretlisiolarak yaşarlarmış' derler ya benimki şimdi tam öyle bir şey işte.
Hasret, özlem, yaşlılık, yalnızlık ya da başka bir şeyler de diyebilirsiniz.
Ben, eskiyi beni en çok etkileyenleriyle anlatayım size şimdi.
Yaylada yazıda, tarlada, bağda bahçede, yolda yolakta bizi eğiten, bize öğreten emmiler dayılar, abalar ablılalar …yok artık. Hısım akraba birbirini tanımıyor, maalesef, kardeş kardeşe tahammül edemiyor şimdi.
Soku döğen, bulgur çeken, tarhana döken …yok ... Nişanda düğünde mani ile atışan kızlar da erkekler de yok artık.
Unutulan kötüler ve kötülüklerdi; iyiler ve iyilikler unutulmadı hiç eskiden. Nedense, nasılsa, çabuk unutuluyor bunlar şimdi.
Şimdi gittiğimiz bir yere on yıl, beş yıl hatta üç yıl sonra hiç gitmemişsiniz gibi oluyorsunuz. İlk gördüklerinizden çok azı kalabiliyor çünkü. Gidip gelmeler yok, yok şimdi.
Eskiden yazın serin, kışın sıcak kerpiç evlerimiz az odalıydı, tuvaletimizi dışarlardaydı; ayrı ayrı banyolar yerine hamemliklerimiz bile yoktu belki de. Ne yaptıysak yaptık beton yığınlarını ev yaptık. Ayaza da yazın yanan sıcağa da dayanamaz olduk şimdi.
Evlerimizin geniş avlusu eskiden de vardı. Borda kapılarımız, belli bir yerde sosyal statünün göstergesiydi. Hapishaneyi andırtan demir kapıların soğukluğu dilencileri dahi kapıdan uzaklaştırdı şimdi.
Evden odun tezek götürsek de ruhumuzu ısıtan okulumuz vardı eskiden. Hayatı, yaşamayı, birlikte yaşamayı …öğrenirdik orda. Neyi taşıdığı pek belli olmayan taşımalı eğitim veren okullarımız var şimdi.Aklı eren, sözü dinlenen, taklit edilen, davetlerde başköşedeki yerini ve değerini koruyan öğretmenlerimiz vardı. Şimdiki öğretmelerimiz de taşımalı… Köyü görmeden, köylüyü bilmeden okuldan evine taşınan öğretmenlerimiz...
Kahvehanelerimiz de bir okuldu. Büyük adamdı, adam gibi adamdı gerçekten o adamlar. Hayretten öte bir hayranlığımız vardı büyüklerimize. Oralardaki simalar eksildi şimdi bir bir... Hem eğlenir hem dinlenir hem de hoşça vakit geçirirdik kahvelerde. Her masaya herkes oturamasa da herkesin kendine göre bir masası vardı. Kahvelerden de kafeteryalardan o tadı alamıyoruz şimdi.
Çamurlu, tozlu, bozuk ama sevdiklerimizi getirip götüren yollarımız vardı. Çağın hazzına ve hızına yolcuları gibi uyup sevdiklerimizin canını alan, yazın yanan kışın donan kapkara asfalt yollarımız hatta otobanlarımız var şimdi.
Eskiden erkek dünürü gidilirdi aile kızı bitirince. Nişan olurdu tepsi tepsi börekli, yanı reçel üstüne beyaz helva serpili. Hemen herkes, bu işi bir kerede pasta meşrubatla bitiriveriyor şimdi. Üç gece dört gün düğünlerimiz(bayrak kaldırma/okuntu/kına/gelin alma) olurdı eskiden. Düğün / davet salonlarında neredeyse bir saatte bitirir olduk düğünü de derneği de şimdi.Kız isteme aylar alırdı eskiden. Şimdi o da lütfen(!) saatlik oldu artık. Hısım akraba düğünde bayramda misafir almıyor, alamıyor şimdi. Yatılı misafirlik bitti desek yalan olmaz şimdi.
Dost davetlerine gidilir, dostlar davet edilirdi eskiden. Birbirini görmeye tahammülü yok şimdi hısım akrabanın bile bırakın eş dostu.
Asker daveti, gelin kız daveti, okuyan öğrenci daveti yok. Evde yalnız yenen sıra yemeklerinin de eski tadı yok artık.
Tarlada çift sürerken yediğimiz oymaçlı dürümlere borçluyduk eskiden sağlığımızın büyük bölümünü. Yedikçe sağlığımızdan olduğumuz hormonlu yiyecekler tak dedi canımıza şimdi.
Mahsul yetiştirirdik; çayderenin önünü büveyip sulardık ekini dikini. Eti ekmeği yumurtayı bırakın soğan patates de pazardan alınır oldu şimdi.
Ölümün anlamı, ölünün değeri vardı eskiden. Ölü evinde ışık sönmezdi kırk gün (hele bir yedi gün).
Ölü evinde yedi gün aş ekmek olmaz; konu komşu hısım akraba getirirdi yiyecek içeceği. Nedendir bilinmez, kimden adettir sorulmaz; mezarlıkdan definden çıkar çıkmaz ellere tutuşturulan pide ayranla bitti bitiyor kuran/nevlid okutmalar, baş sağlığı dilekleri şimdi.
Birbirimizin huyunu suyunu bildiğimizden ufak tefek hırsızlıkların faili belliydi eskiden. Kendi harman yerimizden de çalıp bakkal verdiğimiz arpa buğdayın parasını nasıl da zevkle harcardık arkadaşlar arasında.
Ara sıra ince ince yağmur yağarken, her yer ıssız ve biraz da hüzünlüyken çığırdığımız türküler, basbayağı, korkularımızı sergilemekti. Sokaklarda türküler çığrılmıyor, kuyu/çeşme başları beklenmiyor artık. Sevgiliden sevgiliye yollanan bergüzarlar yok şimdi.
Medeniyetin nimetini az görürdük belki eskiden ama kültürümüzü doya doya yaşardık. Şimdi, evet şimdi, şimdi…