6,5 milyona yakın memur ve memur emeklisini ilgilendiren toplu sözleşme görüşmeleri 1 Ağustos’ta başladı. Masada Kamu İşveren Heyeti ile Memur-Sen karşı karşıya geldi, fakat sonuç değişmedi: yine uzlaşma yok.

Köşe yazarlığın ötesinde bir memur olarak belirtmeliyim ki, her zam döneminde kulaklarımızda çınlayan o klişe cümleyi bu kez duymak istemiyoruz: “Gönül daha fazla vermek isterdi ama bütçe imkânları bu kadar…” Maliye ve çalışma bakanları kameraların karşısına geçip aynı sözleri tekrar ederdi. Ne gariptir ki, bütçe denilen şey hep memura gelince hatırlanıyor!

Yıllardır yinelenen bu söylem, artık yaraya merhem olmuyor; bilakis memurun sabrını tüketiyor.

Çünkü alım gücü diye bir şey kalmadı. Özellikle aralıklarla enerji ve akaryakıta yapılan zamlar sonucu temel tüketim maddelerinin fiyatlarının arttırılması memuru da emekliyi de adeta enkaza döndürdü. Market raflarıyla maaş bordrosu arasındaki uçurum her geçen gün büyüyor.

Hele ki büyükşehirlerde yaşayan memurların durumu içler acısı. İstanbul, Ankara, İzmir gibi şehirlerde kiralar neredeyse memurun maaşıyla yarışır hale geldi. Kış mevsimi gelince kirasını ödeyen, doğalgaz faturasını nasıl karşılayacağını kara kara düşünüyor.

Ya okul masrafları. O’nu hiç sormayın. Hele de üniversite de çocuk okutan bir memurun hali. Allah yardımcısı olsun.

Çocuğunu okutmaya çalışan bir memur, evine ikinci bir gelir girmeden ay sonunu getirmeyi mucize olarak görüyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, memura 2026’nın ilk altı ayı için %10, ikinci altı ayı için %6; 2027’nin her iki yarısı için de %4 zam önerildiğini duyurdu. Ne var ki, bu oranların enflasyon gerçeğiyle uzaktan yakından ilgisi yok.

Yetkili sendika Memur-Sen de haklı olarak, refah payı ve taban aylığa zam olmamasını gerekçe göstererek bu teklifi reddetti. Sendika açıklamasında, “Enflasyon gerçeğini yok sayan, memuru ve emekliyi görmezden gelen bu teklif toplu sözleşme masasına yakışmaz” denildi.

Ancak memurun beklentisi sadece masada itiraz edilmesi değil. Sendikaların, aidat toplayan bir kurum olmanın ötesine geçip üyelerinin yaşam koşullarını gerçekten savunması gerekiyor. Bugün birçok memur, sendikaların cılız tepkilerinden dolayı hayal kırıklığı içinde.

Taraflar arasında uzlaşı çıkmayınca dosya Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na devredildi. 11 üyeden oluşan kurulun vereceği karar kesin olacak ve toplu sözleşme hükmünde sayılacak. Ancak geçmiş yıllara bakıldığında hakem kurulundan memur lehine karar çıkacağına kimse inanmıyor.

11 üyeden oluşan Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun 6 üyesi Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor. 4 üye Memur-Sen’den, 1 üye ise Kamu-Sen’den yer alıyor. Kararların kesin ve toplu sözleşme hükmünde olacağı kurulun bu hafta içerisinde kararını açıklaması bekleniyor.

Anlayacağınız memurun kaderi yine başkalarının dudakları arasında şekilleniyor. Masada dile getirilen oranlar, semt pazarındaki patatesin, domatesin gerçeğiyle uyuşmuyor. Büyükşehirde kiraya, küçük şehirde temel gıdaya yetmeyen maaşlarla hangi adalet tesis edilecek?

Memurun alın terinin karşılığı, rakamlarla değil; insanca yaşama imkânı sunan bir düzenle ölçülmeli.

Aslında memurun istediği öyle afaki rakamlar değil kıymetli okuyucu.

İnsanca yaşayabileceği, çocuğu harçlık istediği zaman hesap yapmadan çıkarıp rahatça verebilsin, hanımı çarşıdan pazardan tenceresinin kaynaması için istediğini alabilecek bir ücret istiyor.

Ev kirasının memur maaşlarını aştığı bir dönemde sizce memur çok şey mi istiyor?

Elbette değil.

Onurlu yaşamak istiyor vesselam.