Bir şehri, bir sesi, bir nefesi; bir köyü, bir yaylayı, bir tepeyi, bir hayvanı; bir insanı … özlemenin bazen imtihanımız olduğunu düşünürüm.
İmtihanı düşünürüm düşünmesinde de tam kavrayamam geçmişin mi geleceğin mi özlendiğini.
Sözlüklerdeki tanımlamaları da tam anlayamadım desem yalan olmaz inanın. Bence buradaki kavram kargaşasını çözenler, daha mutlu inanın.
Belki kavram kargaşası hiç yok da bana öyle geliyor. Bunu da tam bilemiyorum işte.
TDK Türkçe Sözlük, ‘Bir kimseyi, bir yeri veya bir şeyi görmeyi, ona kavuşmayı istemek, göreceği gelmek’ diyor.
Kubbealtı Lügatı’nda ‘1. Görmek istenen bir kimse, şey veya yeri görememenin verdiği eksikliği içinde hissetmek, görme isteği duymak, göreceği gelmek, hasret duymak 2. Şiddetle arzu etmek, elde etmeyi istemek.’ deniyor.
Her ikisinde de bahse konu ‘bir yer, bir kimse, bir şey’ geçmişte mi gelecekte mi çözemedim gitti özetle.
Geçmişte de olsa gelecekte de olsa ‘bir yeri, bir kimseyi, bir şeyi göresi gelmeyi’, ‘bir yere, bir kimseye, bir şeye hasret duymayı’, ‘bir yeri, bir kimseyi, bir şeyi şiddetle aruz etmeyi’ hepimiz anlıyoruz.
Bunların geçmişte ya da gelecekte olması, pek de önemli gelmiyor çoğumuza.
Esas olan, ‘özlemek’ değil mi!
Ne dersiniz!
Geçmişte yaşadığımız, sevdiğimiz veya sahip olduğumuz şeylerin şu anki yokluğu özlemeyi ortaya çıkarıyor değil mi!
Özlem, hatıraların yankısıdır değil mi!
Hatıralar, özlem duygusunu tetikleyip yoğunlaştırıyor. Öyle değil mi sanki.
Mevcut yoksunluklar, yoğun arzular, duygusal yoğunluklar da özlem duygusunu tetikliyor öyle değil mi!
Geçmiş, özlemin içeriğini ve yoğunluğunu belirliyor. Sizce de öyle değil mi!
Evet.
Özlemek, öyle ya da böyle imtihanlarımızdan biri değil mi!
Sizler gibi benim de her özleyişim, mutlaka geçmişle ilgili ve tek yönlü değildir.
Bir zamanlar hayatımızda olan kişileri, kayıplarımı, geçmişteki tecrübelerimi, sahip olduklarımı, yaşadığım bir anı, ziyaret ettiğim bir yeri … özlerim.
Hayalini kurduğumuz bir hayat tarzını özlerim.
Gitmeyi çok istediğim uzak bir yeri özlerim.
Gerçekleşmesini arzu ettiğim bir olayı özlerim.
Daha huzurlu bir dünya, daha âdil bir toplum özlerim.
Özlemek, ‘hüzün, melankoli, yalnızlık hissi, motivasyon düşüklüğü gibi olumsuz duygulara da yol açabilir. Özlenen şeye duyulan sevgi ve bağlılığı da pekiştirebilir.
Özlemek; yaratıcılığı tetikleyebilir, sanat çalışmalarına ilham verebilir. Hayata daha farklı bir açıdan bakmamızı kolaylaştırabilir.
İnsanız … Hepimizde olur. İçimizde bir boşluk hissederiz. Yüreğimizde bir sızı duyarız. Geçmişe dalar gideriz. Geride kalan(lar)ı arzularız. Eksikliğini hissettiklerimizden hiç kopmayız. Hasretimiz dayanılmaz olur. Yad edişimiz daha sessiz ve daha saygılı bir anmadır. Ayrılıkla içimizin acıdığını yaşarız da kimseye bunu anlat(a)mayız.
İşte bunların adıdır özlem.
Geçmiş, hasretin rengini ve ağırlığını belirler ya. Geçmiş, hicranın sızısını derinleştirir ya. Geçmiş, sıla hasretinin ateşini harlar ya.
İşte bunların adıdır özlem.
Geçmiş, kaybolanların içimizde bıraktığı boşluğu doldurur ya.
İşte budur özlem.
Uzaktakini, uzak olanı, uzak görüneni özleriz biz.
Kıymetini bilemediklerimizin, özlemimiz olarak kalacağını düşünürüz biz. Özlediğimizin yokluğunda hissettiğimiz boşluk, yer bitirir bizi.
İşte budur özlem.
Evet.
Özlem, ‘… Şu anda olsaydı ne kadar iyi olurdu.’ düşüncesidir bence.
Özlemek, ‘kayıplarımızla, geçmişimizle ve sevdiklerimizle kurduğumuz bağın bir yansıması; duygusal dünyamızın önemli bir rengidir.’
Evet, insana özlemek yetiyor.
Bir şehri, bir sesi, bir nefesi; bir köyü, bir yaylayı, bir tepeyi, bir hayvanı; bir insanı … özlemek yetiyor bize.