Konuşmak… Herkesin söyleyecek sözü, aktaracak fikri, paylaşacak düşüncesi var. Ama ne gariptir ki, bu kadar çok konuşmanın olduğu yerde en az bulunan şey, dinlemek. Oysa dinlemek, insan ilişkilerinin en eski ve en değerli erdemlerinden biriydi.

Bugün bir sohbetin içinde fark ediyorsunuz: Çoğu insan aslında sizi dinlemiyor. Siz konuşurken bile, akıllarında kendi söyleyecekleri var. Dinlemek değil, cevap hazırlamakla meşguller. Oysa birini gerçekten duymak; onun sesinin ardındaki duyguyu, kelimelerinin gerisindeki sessizliği fark etmektir. Ve bu, artık çok az rastlanan bir beceriye dönüştü.

Dinlemek yalnızca bir nezaket değil, aynı zamanda bir şefkat biçimidir. Karşınızdaki insana “Senin söylediklerin değerli, senin varlığın önemli” demenin en sade yoludur. Bazen de en büyük destek, hiç yorum yapmadan, nasihat vermeden, sadece susup dinlemektir.

Dinlemeyi unuttuğumuzda aslında birbirimizi anlamayı da kaybediyoruz. Günlük sohbetlerden siyasete kadar her yerde aynı telaş var: Söylemek, savunmak, kanıtlamak. Ama belki de ihtiyacımız olan şey, biraz daha susup biraz daha kulak vermek.

Çünkü dinlemek, sadece duymak değildir. Dinlemek, anlamak için çaba göstermektir. Bu erdem kayboldukça ilişkilerimiz yüzeyselleşiyor, diyaloglarımız kavgaya dönüşüyor, samimiyet yerini yalnızlığa bırakıyor.

Bugün yapılabilecek en kıymetli şey belki de birini gerçekten dinlemektir. Sözü kesmeden, yargılamadan, cevap hazırlamadan… Sadece kulak vererek. Çünkü çoğu zaman ihtiyaç duyulan şey öğüt değil; hissedilmek ve anlaşılmaktır.