Dilimizde 'ikram', aşağıdaki anlamlarıyla kullanılmaktadır:'Ağırlama, kıymet vererek hürmet etme, misafirperverlik gösterme'; 'Hürmet, şefkat ve sevgi ifadesi olarak gönül hoşluğu için bir şeyleri armağan olarak verme, sunma, takdim etme', alışverişte satıcının alıcıya yaptığı hesap dışı indirim', 'bağış, ihsan, kerem.'
'Alışverişte satıcının alıcıya yaptığı hesap dışı indirim', dışındaki anlamlarıyla ikramı değerlendirmeye çalışalım biraz bakalım.
'Ağız yer yüz utanır.', 'İkram dostluğu besler.', 'Yarım elma gönül alma.', 'Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.'atasözlerimiz başta olmak net kullanımlarıyla ikram, kültürümüzün vaz geçilmezidir.
'İkram etmek', 'ikram görmek', 'ikramda bulunmak', 'izzet ü ikram' kalıp sözlerimiz de göstermektedir ki ikramın günlük hayatımızda ayrı bir yeri, önemi ve değeri vardır.
Çevremizdeki nimetlerin tamamı, Allah'ın bize ikramıdır.
Allah'ın bu hesapsız lütfuna karşılık bize düşen şükür ile beraber yapabildiğimiz kadar ikramda bulunabilmektir. Anababaya, hısım akrabaya, yolcuya, ziyaretedene ziyaret edilene,garip gurabaya, öksüzlere, yetimlere, yoksullara, komşulara, arkadaş ve dostlara… ikramda bulunmak, insanlığımızın gereğidir diye düşünüyorum.
Karşılıksız olarak ihsan ve ikramda bulunmak, cömertlikte epey bir önde olmak demek diye düşünüyorum.
Bize edilen ikramlara karşılıkvermek gerektiğine inanıyorum.
İkrama karşılık veremeyecek durumdaysak da, hiç olmazsa, gördüğümüz iyiliği ikramda bulunanın yüzüne olmamak kaydıyla övmek ve söylemek durumunda olduğumuz unutulmalıdır diye düşünüyorum.
İkram edene güvenmek ve yakınlık göstermek, hoşgörülü davranmak bize yaraşan bir davranıştır diye düşünüyorum.
Hatır gönül bilmek bir ikram, güzel söz söylemek bir ikram, tatlı dil güler yüz bir ikram; hasılı insan gözüyle bakıyor olmak bir ikram diye düşünüyorum.
İlim bildikçe, irfan bildikçe, söz bildikçe, usul erkan bildikçe, edep bildikçe hasılı kişi kendini bildikçe ikram yaşanır ve yaşatılır diye düşünüyorum.
Dost dosta ikram ettiği sürece dostluğu yaşatır diye düşünüyorum.Sevginin sürekliliği ve gücü ikramla daha da artar diye düşünüyorum.
İnsanımıza ikramda bulunduğumuz sürece Allah'ın bize ikramının artacağının bilinmesi gerektiğini düşünüyorum.
Günümüzde, maalesef, hediye, ikram, rüşvet kavramları iyice birbirine girdi. Tanzimat şairimiz Ziya Paşa(1825-1880)'nın Terkib-i Bent'te belirttiği gibi olduk neredeyse: 'Sadıkları tahkîr ile red kaide oldu / Hırsızlara ikram ü inayet yeni çıktı' (Sadık kişileri inkar etmek şart oldu.Hırsızlara ikram ve yardım yapmak yeni çıktı.)
İkram ve rüşvet iyice karıştırılır oldu. Yolda yolakta selam vermeden geçmeyen biz çarşıda sokakta pazarda asansörde kuyrukta bırakın merhabayı tebessümü esirger olduk. Neleri ikram kabul ettiğimiz, edeceğimiz; ikramlara karşı nasıl mukabelede bulunacağımız hususunda epey bir tereddüt yaşar olduk. İnsanların bize neyi niçin ikram ettiğini bir türlü anlayamaz, kavrayamaz olduk.
İnsanlara durumlarına göre ikramda bulunurken onlara ağır gelecek davranışlardan sakınılmalı, ikramdaki zarafete dikkat edilmelidir. Şöyle ki: 'Paul Brunton [(1898-1981) İngiliz düşünür]'a bir gün bir sohbette biri şöyle der:'Bize hikayeler anlatıyorsun ama anlamlarını açmıyorsun.'Usta cevap verir: 'Biri sana meyveyi çiğneyerek ikram etse hoşuna gider miydi?''
Konu ile ilgisi bakımından çok beğendiğim anonim bir kıssa da şöyle: 'Yavuz Sultan Selim zamanında, Iran Şahı kıymetli mücevherlerle süslü bir sandık hediye gönderiyor Sultan Selim'e. Sandık açılıyor. İçinden çeşit değerli taslar, kıymetli atlas, kadife kumaşlar çıkıyor. Fakat bir de pis bir koku yayılıyor. Dehşet bir koku, herkes burnunu tıkıyor. Neyse en alttaki bohçadan insan pisliği çıkıyor. Yani Osmanlıya acayip bir hakaret… Cihan padişahı emir veriyor, 'Herkes düşünsün, buna ince bir şekilde cevap vermeliyiz'Ve cihan padişahı yine çözümü kendisi buluyor. Ayni şekilde değerli mücevherce kumaşlarla süslü bir sandık hazırlatıyor. İçine o zamanın Osmanlı İstanbul'unda imal edilen gül kokulu en nadide lokumlardan bir kutu hazırlatıyor, en altına da küçük bir pusula ve bir satir yazı. Gönderiyor…Şah sandığı açıyor. Açtıkça güzel bir koku ve en altta bir kutu lokum. Anlam veremiyorlar tabii. Bizim elçi yiyor önce, sonra oradakilere ikram ediyor. Kutunun içindeki pusulayı Şah okuyor: 'Herkes yediğinden ikram eder.''
Sahiden de ikramlarımıza n'oldu sizce?