İl Müftü Yardımcısı Aytekin AKÇİN'in yazısı

İsraf “serefe” kökünden gelmektedir. Seref; israf, aşırılık, savurganlık, sınırı aşma, ifrat, taşkınlık anlamlarına gelir. İsraf; yemek, içmek, giyip gezmek gibi meşru ve mübah olan hususlarda makul ve maruf sınırı aşmak demektir. İnsan fiillerinde sınırı aşana ve dengesiz harcama yapana da müsrif denir. İsraf, nimeti küçümsemektir. İsraf, iktisat ve şükre zıt olup, bereketsizliğin de sebebidir. Harca­mada israf, savurganlık; eylemlerde israf aşırılık demektir.

Nimeti gereğinden fazla kullanmak israftır. Ayet-i Kerime’de Allah'ın verdiği nimetlerden yenilip içilmesi, fakat israf edilmemesi, çünkü Allah'ın israf edenleri sevmediği belirtilmektedir: “Ey Âdemoğulları! Her mescid (e gidişiniz) de güzel elbiselerinizi giyin, yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü O (Allah) israf edenleri sevmez (A’raf 7/31).

Her bakımdan ölçülü bir toplumu hedefleyen Kur'an, malı yersiz harcamayı yani israfı yasaklamıştır. Kur’an, Rahmân'ın kullarının vasıflarını anlatırken; (O kullar) harcadıkları zaman, ne israf ne de cimrilik ederler; harcamaları, bu ikisinin arasında dengeli olur  (Furkan 25/67) ayetinde, Rahmân'ın kullarının, israf ve cimrilikten uzak, dengeli harcama yaptıklarını belirtmektedir.

İnsanın sahip olduğu nimetleri gereksiz ve aşırı tüketmesi, İslâm tarafından uygun görülmemiş ve insanoğlunun yeme, içme ve harcama konusunda belirli bir denge içerisinde kalması istenmiştir. Cenâb-ı Hak, Kur'an-ı Kerîm ayetlerinde bu hususa şöyle işaret etmiştir: “Elini bağlı olarak boynuna asma. Onu büsbütün de açıp saçma. Sonra kınanmış pişman bir halde oturup kalırsın” (İsra 17/29). 

Burada "boynuna asma" tabiri ile cimriliğe, "açıp saçma" tabiri ile de israfa işaret edilmektedir. Bunlar birbirinin zıddı olan fakat tasvip edilmeyen alışkanlıklardır. İkisinde de hem kişiye hem de topluma sayısız zararlar bulunmaktadır.

Cimrilik, meşru bir şeyden faydalanmaktan nefsi mahrum bırakmaktır. İslâm ise, meşru sınırlar içerisinde kişiyi nimetlerden faydalanmakla mükellef tutar, haram kılınmamış bir şeyi insanların haram olarak kabul etmelerinden hoşlanmaz. Çünkü hayatın güzelleştirilmesi, çirkinliğe ve israfa kaçmaksızın gerçekleştirilmelidir. İsraf hem fert hem de toplum için bir bozuluştur. Ancak, Allah yolunda malı infâk etmek israf değildir.

Tüketici, gerekli ihtiyaç maddelerinden kabul edilen malları harcarken de, gereğinden fazla harcamamaya dikkat etmek durumundadır. İhtiyaçları öncelikle zaruretler tayin eder. Bir Müslümanın tüketim sahasında göz önünde tutacağı başlıca esaslar; haramdan kaçınma, helâlinden tüketme, temizlik, aşırılıklardan kaçınma, sağlığını tehlikeye düşürmeme ve çevredekileri de hesaba katma şeklinde ortaya çıkar.

İslâm, israf yasağı ile özel mülkiyet hakkına bir sınır getirmiş ve servet kimin olursa olsun, onda toplumun hakkı bulunduğu ilkesini benimseyerek, israfla bu hakkın yok edilmesine engel olmak istemiştir.

İslâm'ın yasak ettiği her türlü harcama, -içki, kumar, uyuşturucu maddeler gibi- kişiye ve topluma hiçbir yararı olmayan ve insanı başkalarına muhtaç hale getirecek kadar ölçüsüz yapılan bağış ve harcamalar israf sayılmıştır. Yalnız israf kavramını daha geniş tutmak ve maddî-manevî her türlü servet ve imkânın boşa harcanmasını israf olarak değerlendirmek mümkündür.

Sağlık, Allah'ın bize bir lütfu, bir nimetidir. Zaman yine bir nimettir. Sağlığımıza dikkat etmemek, zamanımızı boşa harcamak israftır ve bunun hesabı bizden sorulacaktır. Gereksiz olarak musluktan akıtılan su, yakılan elektrik israftır, bütün ümmete ait olan nimetlerin boşa harcanmasıdır. Peygamberimiz,  şükürsüzlükten ve nankörlükten men ediyor, israftan sakındırıyordu:

“İnsanoğlu kıyamet günü beş şeyden hesaba çekilmedikçe yerinden kımıldayamayacaktır: Ömrünü nasıl tükettiğinden, gençliğini nasıl yıprattığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından ve öğrendiği bilgilerle nasıl amel ettiğinden(Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyâme, 1).

“Beş şey gelmeden önce beş şeyin değerini iyi bilmelisin: Ölümünden önce hayatının, meşguliyetinden önce boş zamanının, fakirliğinden önce zenginliğinin, ihtiyarlığından önce gençliğinin ve hastalığından önce sağlığının” (Buhârî, Rikâk, 3; Tirmizî, Zühd, 25).

“İki nimet vardır ki insanların çoğu onlar(ı değerlendirme) hususunda aldanmıştır: Sağlık ve boş vakit” (Buhârî, Rikâk, 1). Rabbimiz’in bu iki ikramının verimli kullanılmasını öğütlemesi, hiç kuşkusuz diğer pek çok nimeti elde etmenin bu ikisine bağlı olmasıyla ilgilidir.

Kullarına sayısız nimetler bahşeden Allah, “…Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) arttırırım...” (İbrahim 14/7)  ayeti ile şükreden, müsrif davranmayan,  haddini aşmayan kullarını müjdeliyor.

İnsanın Yaratanını tanıyıp kulluk etmemesi, peygamberlere uymaması, onların kılavuzluğunu reddetmesi, günahlara dalması da israftır. İnsanın kendisini ve kendisine emanet edilen değerleri acımasızca tüketmesi, harcaması da israftır.

Yeme- içmede, giyim kuşamda, kaynaklarda, su ve enerjide, zamanı değerlendirmede, sağlıkta vs. pek çok alanda israftan kaçınmalıyız. Hatta peygamberimiz (s.a.v.)’ in buyurduğu gibi, “nehir kenarında abdest alırken bile…”

Hazreti Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Sa’d (r.a.)’ın abdest alırken yanına uğradı. Ve ona: “Bu israf nedir ey Sa’d dedi. Sa’d (r.a.): Abdestte de israf olur mu?” dediğinde, Efendimiz şöyle cevap verdi: Evet, akan bir ırmağın kenarında da olsan, israftan sakın”  buyurdu (İbn Mâce, Tahâret, 48).

Her türlü israftan sakınan ve nimetlerin kadrini bilenlerden olabilmek ümidiyle, selam ve dua ile…