Sosyal medyada siz de rastlamışsınızdır aşağıdaki söze: ‘Şu zamanda ne dost belli ne düşman; herkes menfaatince insan!’ Doğruluğu tartışılsa da yanlışlığına kesin karar verilemeyen bir ifade bence.

Sosyal medyada siz de rastlamışsınızdır aşağıdaki söze: ‘Şu zamanda ne dost belli ne düşman; herkes menfaatince insan!’

Doğruluğu tartışılsa da yanlışlığına kesin karar verilemeyen bir ifade bence.

Evet; menfaat başka bir şey.

Menfaat, bambaşka bir şey oldu artık. Çoğunluğumuz belli noktalarda birleşsek de kesinliği hakkında pek hüküm yürütemiyoruz niyeyse.

Cenab Şahabeddin’in ‘Menfaat sandalyeye benzer. Başında taşırsan seni küçültür; ayağının altına alırsan seni yükseltir.’ sözünü hemen hepimiz duymuşuzdur. Duymasına duymuşuzdur da sözün anlamına uygun hareket edebilmeyi çok azımız becerebilmiştir.

Menfaate ortaklaşma bize yabancı geliyor niyeyse. Bencillik, burada daha çok öne çıkıyor.

Ortak menfaatlerde buluşmak, çok zor olsa da belli zamanlarda başarı getiriyor. Ortak menfaatler, zamanla, daha büyük menfaatleri getirebiliyor.

Ne yaparsak yapalım menfaat konusunda dengeyi pek sağlayamıyoruz gibime geliyor. Kısa vadeli düşündüğümüz zaman menfaatler, uzun vadeli düşündüğünüzde de dürüstlük ön plana çıkıyor hep.

Menfaat olmayınca ‘memnuniyet’ olamıyor gibimize geliyor hepimize.

Memnuniyet; ortama, kişiye, duruma göre değişiyor artık. Hayatta böyle gelişiyor olaylar işte.

‘Menfaat mi memnuniyet mi?’ tercihimizde hep menfaat öne geçiyor. Menfaat öne çıktıkça da insani değerlerden uzaklaşıveriyoruz.

Menfaat düşüncesinin dostluğun ardından gelmesi gerektiğini hep söyledik. Sadece söyledik ama! Gündelik hayatımıza bir türlü yansıtamadık bunu.

Menfaati bitenin nankörlüğe başladığına pek çok kere şahit oldum ben de sizler gibi.

Menfaat için kurulan dostlukların çabuk yıkıldığına hepimiz şahit olduk. Menfaatlerinin esiri olanların şereflerini hiçe saydıklarına şahit oluyoruz hep beraber.

Maalesef çoğu kere meziyetlerin de menfaat(ler)in içinde yok olduğuna görüyoruz.

Sizle gibi ben de inanıyorum insanın menfaati bitene kadar değil ömrü bitene kadar sevmesi gerektiğine.

Memnun olamıyoruz, memnun olmayı beceremiyoruz bir türlü.

Bırakın başkasını kendi kendimizden memnun olmayı da pek beceremiyoruz çoğu kere.

Yaşadığımız çevreden memnun olup olmadığımızdan da emin olamıyoruz çoğu kere.

Nimete şükür azaldı; memnun olamadık gitti.

Ruhumuza ve bedenimize zarar veren şeylerden uzak duramadık, nefsimizin aşırı istek ve arzularına karşı koyamadık; tahammülümüz azaldı; sabredemedik gitti.

Anlayamadan, bilemeden, kavrayamadan olup bitti çok şey.

Memnun olamadık gitti işte.

‘Olduydu, oluyordu, olacaktı…’ derken farkına bile varamadık. ‘Bildik, öğrendik, kabul ettik, uyguladık’ diyemeden geçip gidiverdi çok şey.

Memnun olamadık.

Bir yanı eksik kaldı hep.

Umutla avuttuk kendimizi. Bildiklerimizi, tartışamadık bile enine boyuna. Yapamadık; olmadı; memnun olamadık gitti.

Ne çiçek olduğunu bildiklerimiz, ‘bal alacak çiçek biziz’ diye aldattı bizi.

Bildiğimiz, yanıldığımıza yetmedi. Ne dersek diyelim herkes, bildiğini işledi.

Haddimiz bilmeye çabalarken fırsatı ganimet bilenler, yarı yolda bırakıp gitti bizi.

Damdan düşenin hâlini damdan düşen anlar diye yaklaştıklarımız da anlayıp dinlemeden terk etti bizi.

Ne mal olduğunu bildiklerimiz, bizim ne olduğumuzu bilemediler hiç.

Yol erkân bilmeyenler, biz bir yolunu bulmaya çalışırken yolumuzu da şaşırtıp izlerini kaybettirdiler.

Dilimizde ayrı önem ve değere sahip hoşnutluk, memnunluk bildirmede kullanılan ‘ağzına sağlık, ayağına sağlık, anana atana rahmet, eline sağlık vb.’ deyimlerimizi unuttuk neredeyse.

Zevkten dört köşe olacağımız, öpüp başımıza koyacağımız, hatta mal bulmuş mağribi gibi sarılacağımız; işi tatlıya bağlayabileceğimiz, gönülleri hoş edebilecek, yüreğimizin yağ bal bağlayacağı o kadar çok kavram aklımıza gel(e)miyor nasıl oluyorsa.

Memnun olduklarımıza bu memnuniyetimizi sesli söyle(ye)mez olduk niyeyse.

Ağzımıza bir parmak bal çalanlara umut bağlar olduk niyeyse.

Elimizde olanlarla memnun olmayı beceremedik. Hemen her şeyde önde isteye isteye yorgun düştük.

Sevemedik. Sevemedikçe memnun olamayacağımızı bile bile sevemedik.

Olamadık; hayatımızdan da pek memnun olamadık aslında.