İNAN ÇALIŞIR
İnsana verilen önemli nimetlerdendir akıl ve duygu.Her ikisi de insanın olmazsa olmazlarıdır. Yalnızca insan olmak için değil, insan kalabilmek için ikisine de ihtiyaç vardır.
Aklını yoldaş ve kılavuz edinen insan, bilerek ya da bilmeyerek, bazen duyguyu ihmal eder.
Sadece aklını kullanan insan, bir süre sonra dönüp bakar ve içinde bir şeylerin eksik olduğunu hisseder.
İşte bu eksik olan duygusal tatmindir.
Evet, belki doğru karar vermiş ve kazanmıştır.
Ya da kazanan taraftadır. Ancak, yüreğinde ve içinde kocaman bir boşluk oluşmuştur. Durup tekrar düşünür. Ve kazanmanın verdiği mutluluğu huzur içinde kutlayamaz.
Önce akıl, sonra duygu mu, yoksa önce duygu sonra akıl mı?
Yoksa her işte olduğu gibi orta yolu bulup, her ikisinin mezcedip sarıp sarmalamalı mıdır?
Ve hangi ölçülerle ve hangi ölçüde yapılmalıdır bu?
Akıl ve duygunun kardeşliği veya çatışması ruhumuza nasıl yansır?
Bu yansımanın kelebek etkisini tahmin etmek de oldukça güçtür. Zira, bütün gidişatı ve hayat seyrimizi değiştirebilir.
Doğru akılda mıdır, duyguda mıdır?
Çatışırlarsa ne yapmak lazım?
Nimetlerin başında gelir akıl. Zira kendimizi ve var olduğumuzu ancak onunla kavrarız. Ve verilen nimetleri değerini anacak akılla fark ederiz. Ve akıl bizi sorumlu kılar.
Aklı olmayanın dinen de hukuken de sorumluluğu yoktur.
Nefsimizle duygularımız çatışırsa ne olur?
Duygularımız oluşturan nefis midir?
Nefsin hoşlandıkları iyi, hoşlanmadıkları kötü müdür?
Bu duygular zararlı da olsa, (bize ya da başkalarına) nefsin hoşuna gitmez mi? Yoksa bütün sorun nefisten mi türüyor?
Onu dizginlemek ve kontrol altında tutmak, hayatımızı daha yaşanır ve anlamlı kılmaz mı?
Eğer nefsi terbiye ve kontrol etmek yerine öldürürsek, biz-biz olmaktan ve insanlıktan çıkmış olmaz mıyız?
Bu arada akıl olaya müdahale edip, nefsimize eziyet ve haksızlık ettiğimizi söyleyerek bu yaklaşıma karşı çıkmaz mı?
Ama bu noktada akılla konuşan akıl mı, nefis midir?
Diğer yandan şeytan dürtmez mi? Ya da şeytan ne zaman işe karışır, ortaya çıkar ve adeta bir büyücü gibi fısıldayıverir, kulağımıza.
Aklıyla duygularını barıştıran; nefsin mantıklı ve makul mazeretleriyle şeytanın fısıltılarına aldanmayan kimselere ne mutlu!..
Bütün maharet ve bütün ustalık, burada yatıyor. Aşırılıklardan kaçınmak ve hayatı dengeli yaşamak!..
İşte bütün mesele bu!