Yaklaşık 7 aydır sürdürülen 600 bin kamu işçisini ilgilendiren 2025–2026 dönemi toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde uzlaşma sağlandı!
Taraflar, uzun süren pazarlıkların ardından Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile yapılan yaklaşık dört saatlik görüşmede anlaşmaya vardı. Hükümetin sunduğu beşinci teklifte, günlük brüt ücreti bin 400 TL’nin altında olanlar için taban ücret bu seviyeye çekilecek. Bu sınırın üzerindeki işçilere ise günlük 40 TL seyyanen artış uygulanacak.
Ayrıca, 2025’in ilk yarısında yüzde 24 zam, ikinci yarısında ise günlük 50 TL seyyanen artış ve yüzde 11 oranında zam yapılacak. 2026 yılı içinse ilk altı ayda yüzde 10, ikinci altı ayda yüzde 6 zam öngörülüyor. Enflasyon farkının oluşması halinde, aşan kısım maaşlara yansıtılacak. Önceki dönemden kaynaklanan yüzde 3,68’lik enflasyon farkı da ödemelere eklenecek. Sosyal haklarda iyileştirmeye gidilirken, düşük ücretli iş yerlerinde işe giriş ücretleri yeniden düzenlenecek.
* * *
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, sendikalara hükümetin öngördüğü zam teklifini Türk-İş ve Hak-İş Konfederasyonlarına sunduğunda genel başkanlar, “kabul edilemez bir teklif” diye tepki göstermişlerdi…
TÜRK-İŞ Genel Başkan Yardımcısı Ramazan Ağar, kendilerine verilen teklif sonrası şu açıklamayı yapmıştı:
“Bize verilen teklif, bizleri gerçekten hayal kırıklığına uğrattı. Bu teklifi kabullenmemiz mümkün değil. Verilen teklif, bizim teklifimizin karşısında maalesef o kadar kabul etmeyeceğimiz bir teklif. Açıklamam gerekirse birinci 6 ay teklifleri yüzde 16, birinci yılın ikinci 6 ayında yüzde 8, ikinci yılın birinci 6 ayında yüzde 7, ikinci yılın ikinci 6 ayında yüzde 5. Diğer sosyal hakların artışı da ücret artışlarına göre verilen iki kalem bir teklif. TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ olarak, bu teklifi beklemiyorduk. Aynı zamanda bu yıl Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına müracaatlarımız erken olmuştu, yetkilerimizi erken aldık. Dolayısıyla yasal sürelerimizde 2 ay doldu. Arabuluculuk durumuna geldik. Arabuluculuk durumu da son günlerde bitenler ve bitmek üzere olacaklar var. Dolayısıyla arabuluculuk safhası bittiği zaman grev sürecine girme durumumuz var. O nedenle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının, Bakanımızın yarından tezi yok, cumartesi, pazar ekibini çalıştırarak bize en kısa zamanda ikinci tekliflerini sunmaları lazım. Aksi halde biz bunu ne kamuoyuna, ne temsil ettiğimiz topluma, hiç kimseye anlatamayız. "
Yıllardır toplu iş sözleşmesi görüşmeleri yaptıklarını ancak bu kadar zor bir dönem görmediğini öne süren Ağar, "Her şeyi getirip maalesef enflasyona bağlıyorlar. Enflasyonun sebebini işçilere veya memurların aldığı ücretlere bağlamanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Çünkü gerek işçiler, gerek memur arkadaşlarımızın aldığı ücretleri, bir hafta, 10 gün içerisinde iç piyasaya döndürdüklerini düşünüyorum. İç piyasaya döndürdüklerine göre hiçbir zaman bu ücretler enflasyonu yükseltmez." sözlerini sarf etmişti…
HAK-İŞ Genel Başkan Yardımcısı Çukutli de teklifi yetersiz bulduklarını vurgulayarak, "İlk 6 ay için verilen yüzde 16'lık teklif, bizim ilk 6 ay için verdiğimiz teklifin üçte biri bile değil" değerlendirmesinde bulunmuştu.
Çukutli, "Aslında en önemli kalemlerden bir tanesi bizim için taban ücret. Biz 1800 lira taban ücret istemiştik. Ancak onunla ilgili herhangi bir teklifte bulunmadılar ki bizim için bu kırmızıçizgidir. Çünkü bazı kurumlarımız bayağı geri kalmış durumda. En azından eşitliğin sağlanması açısından, iki sene önceki adaletli düzenin tekrar yeniden bulunması açısından bizim için önemli. Onunla ilgili teklifi de mutlaka bekliyoruz" demişti…
* * *
Sonuçta verilen teklifi kabul etmeyen ve uzlaşı sağlanamayınca Türk-İş birçok işyerinde grev kararı aldı. Grevler Eti Maden’de 1 Ağustos Cuma, Zonguldak madenlerinde 2 Ağustos Cumartesi başlayacaktı…
TÜRK-İŞ Genel Merkezi önünde toplanan işçiler “Sesimizi duyan var mı” diyerek hükümete seslendiler…
"GÜVENMIYORUZ, TÜİK RAKAMLARINA INANMIYORUZ"
"Devletin verdiği sözden cayma şansı yok" diyen Türk-İş Başkanı Ergün Atalay da "Bugün Çalışma Bakanı Afrika'da G20 zirvesinde. Hak-İş Başkanı da orada. Bu ülkede emekli, asgari ücretli, işçilerin ekonomik durumu ortada. Ülkeyi mali yönden yönetenlere güven ortada. Biz güvenmiyoruz, TÜİK rakamlarına inanmıyoruz" demişti…
Atalay’ın “Devletin verdiği sözden cayma şansı yok” açıklamasının üzerinden daha bir hafta geçmeden Türk-İş ve Hak-İş Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ile masaya oturarak Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü'nü imzaladılar…
TÜRK-İŞ Genel Başkan Yardımcısı Ramazan Ağar da temsil ettikleri toplumun sofrasına bir ekmek fazla koymak için mücadele ettiklerini vurguladı.
Ağar, şöyle devam etti:
"Tam olmasa da bugünün şartlarında bir yere geldik. Sayın Bakanımızla TÜRK-İŞ olarak ayrı çerçeve protokolü imzaladık. HAK-İŞ olarak ayrı çerçeve protokolü imzalandı. İçeriği aynı, metinler birebir aynı, değişen bir şey yok. Ancak ayrı konfederasyon olmamızdan dolayı böyle yapılması icap ediyordu. Böyle yapıldı. Müzakereyi de birlikte yürüttük, iki konfederasyon da büyük mücadeleler verdi."
* * *
Açıklanan mutabakat metnini okuyunca şaşırmadım desem yalaz olur…
Bakanın açıkladığı ilk teklifle sendikaların “uzlaştık” dedikleri açıklamalarını karşılaştırdığımda çok ciddi bir fark yok…
Sadece günlük brüt ücreti bin 400 TL’nin altında olanlar için taban ücret bu seviyeye çekilecek. Bu sınırın üzerindeki işçilere ise günlük 40 TL seyyanen artış uygulanacak.
Ayrıca, 2025’in ilk yarısında yüzde 24 zam, ikinci yarısında ise günlük 50 TL seyyanen artış ve yüzde 11 oranında zam yapılacak. 2026 yılı içinse ilk altı ayda yüzde 10, ikinci altı ayda yüzde 6 zam öngörülüyor…
Yani kısacası “dağ fare doğurdu”…
* * *
Gelelim yazımın başlığına…
Başlığı İYİ Parti Odunpazarı İlçe Başkanı Gürol Yer’den çaldım!
İYİ Parti Odunpazarı İlçe Başkanı Gürol Yer, 8 ay süren kamu işçileri toplu iş sözleşmesi süreci sonunda imzalanan protokolü değerlendirirken 2025-2026 yıllarını kapsayan sözleşmede verilen zam oranlarının beklentileri karşılamadığını belirtti. "Bu sözleşme öncesi yapılan açıklamalarla sonucun hiçbir ilgisi yok. Toplu sözleşme tiyatroya döndü diyen Yer, kamu işçilerinin hayal kırıklığı yaşadığını ifade etti…
Sevgili Gürol kardeşimim söylemine aynen katılıyorum…
Madem ki hükümetin önerdiği teklifi kabul edecektiniz neden aylardır pazarlık yaptınız?
İkincisi sendika başkanlarına veya en önemlisi bakan tarafından verilen son teklifi işçilere “kabul ediyor musunuz?” diye neden sormadınız…
'TÜRK-İŞ VE HAK-İŞ YÖNETIMI ISTIFA ETMELI'
Türk-İş ve Hak-İş Konfederasyonlarının toplu sözleşmeyi imzalanmalarının ardından Türk Harb-İş Sendikası Eskişehir Şube Başkanı Hasan Atak, büyük tepki göstererek, söz konusu anlaşmanın çalışanların beklentilerini karşılamadığını belirterek, konfederasyon yönetimlerini eleştirdi ve istifaya çağırdı…
Hasan Atak haklı mı?
Evet hem de sonuna kadar…
Atak yaptığı açıklamada, “Bu oyunun içinde yer alan başta TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ yönetimi olmak üzere, yaşananlara rağmen imza atan tüm genel başkanlar derhal istifa etmelidir” ifadelerini kullandı…
“Sendikal mücadele yöneticilerle değil üyelerle olur. Sendikalarda asıl olan aidatlarını ödeyen üyelerdir. Yönetimlere gelenler asılı temsil eden ve onlara tabii olmak zorunda olan kişilerdir. Üyenin onayı olmayan protokolleri, sözleşmeleri imzalayan tüm yöneticiler büyük vebal altında” diyen Atak, yaptığı yazılı açıklamada şunları söyledi:
"Bugün protokolü imzalayacak olan sendika yöneticileri üyelerine karşı ağır sorumluluk içerisindedirler. Çünkü bildiğiniz üzere 18 Temmuz 2025 tarihinde Hükümetle yapılan görüşmeler sonrasında 1 Eylülden itibaren Yüzde 16,67’ye ücret artışında anlaştık diyerek üyelerine duyuran, resmi evrakları gönderen Türk İş ve Genel Merkez yöneticilerimiz daha sonra Bakanlık teklifini geri çekti demişlerdi. Ardından 30 Temmuz tarihinde Bakanlık bu durumu açık bir şekilde yalanlamış ve sendikaların bilerek kamuoyunu yanılttıklarını açıklamışlardı.
Burada her iki taraf açısından da bakıldığında büyük bir skandal vardı ortada. Birincisi, eğer hükümet gerçekten 16,67’yi teklif ettiyse 1 Eylül’de vereceğini de vaat ettiyse bunun hükümet açısından devlet ciddiyetiyle bağdaşmadığı netti. Bu kabul edilebilir bir şey değildi ve daha sert tepki gösterilmeli hatta Bakan Bey dahil sorumlular istifaya çağrılmalıydı ama ısrarlı taleplerimize rağmen enteresan bir şekilde günlerce bu yapılmadı. O noktada akıllara kendi tarafımız açısından şu soru geliyor; Görüşmeleri yürüten sendika yetkilileri (sonradan gördüğümüz üzere el yazısı ile not kağıdına yazılan) Hükümetin verdiği teklifi ya anlamadılar ya anlamak istemediler ya da karşılıklı olarak bir oyun içinde işçiyi kandırıyorlardı.
O nedenle taraflar çok net bir şekilde kamuoyuna çıkıp hesap verecek şekilde, şeffaf olarak açıklama yapmak zorunda iken bu yapılmadan Türk İş adına Ergün Atalay 18 Temmuz 2025 günü 1 gram geri atmam diyerek kamuoyuna basın açıklaması yapmakla yetindi. Ancak ardından yapılan görüşmelerde ortaya çıktı ki ortada olan bu skandalı örtbas etmek için kendilerini kurtarma adına oyun çevirmektedirler.
Şöyle ki; bildiğiniz üzere Kamu Çerçeve Protokolü sonrasında her sendika ayrıca kendi sözleşmesini imzalayacak. Şu an birçok sözleşmenin süresi dolmuş vaziyette o nedenle grev kararları alınıyor. Ancak görülüyor ki 19 Temmuz günü hükümet ile külliyede yapılan görüşmelerde sendika tarafı yöneticiler 16,67 de yaşanan büyük SKANDALDAN dolayı kendi itibarlarını kamuoyu önünde kurtarmak, rezil olmamak adına KÇP sonrası sözleşmelerde alınabilecek haklara karşılık 50TL’ye ve yüzde 11’e evet demişlerdir. Bu noktada işçinin kaybı yalnızca ilk altı ayda 3-4 puan değildir. İki yıl toplamında yüzde 25 civarında kayıp ve en önemlisi verilen sözler doğrultusunda kendi sözleşmelerinde alınması gereken ilave haklardan mağduriyettir.
Ankara’da yapılan bizlerinde katıldığı toplantılarda işçilerin ve yerelde şube başkanların çoğunluğunun onaylamadığı Kamu Çerçeve Protokolü tamamen teslimiyetçi bir mantıkla “imzalamazsak hükümet ilave bir lira vermeyecek, bu nokta artık duvar ve tüm sözleşmeleri grev yasakları ile Yüksek Hakem Kuruluna götürecek. O nedenle imzalamak zorundayız” denilerek dayatmalarla protokol kabul ettiler. O nedenle yıllardır emek mücadelesinin içerisinde olan bir şube başkanı olarak söylemek isterim ki; tamamen siyasi ortamın getirdiği baskı, kendi yaptıkları hata üstüne hataları örtmek ve kişisel çıkar nedenleri ile yöneticilerimiz bu protokolü işçinin onayı olmadan imza altına alıyorlar. O nedenle de bu oyunun içerisinde olan başta Türk İş Ve Hak iş Yönetimi olmak üzere tüm bu olup bitenleri bile bile imza atacak tüm Genel Başkanlar İSTİFA Etmelidir."
* * *
Verilen zamlar 2026’ya girilmeden çoktan eriyecek…
İşçinin cebine girecek para zamlı olacak ama alım gücü düşecek…
2026’da belki 2025’i arayacak…
Özellikle Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile Cumhurbaşkanlığı külliyesinde neler konuştuklarını, nasıl uzlaşı sağladıklarını açık-seçik kamu işçileri ile paylaşmalı…