ÖZCAN TÜRKMEN

Karar vermemiz gereken konularda sıkça 'Olurdu, olmazdı, olmalıydı; yapılmalı, yapılmamalı, ertelenmeli; tam, eksik, dahası var; kolay, zor, çözülebilir; herkesin başında, bir tek beni buldu, bunu yaşayan başka var mı ki' vb. hallerle mücadele eder dururuz.
Hak ve hakikat adına galip geldiğimiz de olur mağlup geldiğimiz de bile bile lades dediğimiz de...
Böyle böyle geçip gider günler işte.
Kararlarımızı yönettiğimiz de oluyor yönetemediğimiz de.
Bu süreçte yüreğimiz yaralıysa işimiz zor. Acılar içinde ağlayıp sızlıyorsak halimiz perişan bu süreçte. Güzel sözler duyma, takdir edilme, önemli / değerli bir insan olma arzumuzu törpüleyemiyorsak halimiz perişan bu süreçte. Bu süreçte geçici heveslerin tuzağından çıkmayı beceremiyorsak vay halimize... Abartılmış iltifatlara mağlup oluyorsak vay halimize.
Riya ve dalkavukluk üstümüze abanmışsa yapacak pek bir şeyimiz kalmıyor neredeyse.
Bir şeyi yapmak istemediğimizde, kararımızı verdiğimizde bilinmez bir güç inatla ayakta diretir, ısrarla reddeder bazen. İç çatışması yaşarız. İçimiz ve dış dünyamız çelişiri birbiriyle. Kendimizi olumluya yönlendirmeyiz bir türlü. Keşke demeden, pişmanlıklara yer vermeden, irademiz dışındaki çalkantılara fırsat tanımadan yaşamakta zorlanırız.
İşte tam da bu durumlarda aklımızın ölçeği ile iyice ölçüp tarttıktan sonra karar verme gücüne sarılıyoruz sımsıkı. Bu, bir şeyi yapıp yapmamaya karar verme gücüne genel anlamda irade diyoruz.
İrade bir ruh gücü, manevi bir enerjidir.
İrademizde çoğu kere yetmiyor. Bazı şeyler irade dışı oluyor. Bazen irade kaybına uğruyoruz.
Özgür irademize bilemediğimiz bir şeyler oluveriyor.
Her zaman ve her şeye rağmen iradeli olmak zor ama imkansız değil…
İradeli olmak demek, iyi seçip gerçekleştirmek şekline beliren güce sahip olmak demek... İradeli olmak; kötü örneklerin, kötü telkin ve alışkanlıkların esiri olmadan davranmak demek…
Evet; bize her zaman lazım olan, 'irade beyanı' …
İrade beyanı, 'Bir sonuca yönelmiş irade açıklaması' demek… Dilini, belini, kalbini, keseni ve gözünü kötüden kötülükten saklayabilmek demek… Sadece nefsimin iradesine uymamak, vesvese ağına düşmemek, demek. Fena şeyleri yapmamak için, doğru bildiğin şeyi yapmak için cesur olmak, demek.
Bahse konu anonim kıssayı duymuşsunuzdur:
'Yaşlı Kızılderili reisi, kulübesinin önünde torunuyla oturmuş az ötede birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyordu.
Köpeklerden biri beyaz, diğeri siyahtı. On iki yaşındaki çocuk, kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup dururlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu yanından ayırmadığı iki iri kurt köpeğiydi bunlar.
Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin neden illa siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık.
O merakla bir gün sordu dedesine. Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı. 'Onlar' dedi. 'Benim için iki simgedir evlat'.
'Neyin simgesi?'
'İyilik ile kötülüğün simgesi.
'Aynen şu gördüğün köpekler gibi iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda ve gözümün önünde tutarım onları.'
Çocuk, sözün burasında 'Mücadele varsa kazananı da olmalı.' diye düşündü. 'Peki' dedi. 'Sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?'
Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa.
'Hangisi mi evlat? Ben, hangisini daha iyi beslersem...''

Evet; biz hangisini besliyoruz düşündük mü hiç?
İrademiz, hangisinde daha güçlü oluyor hesap etik mi hiç?
İrademize sahip oldukça kötülüklerden, kötüden uzak kaldığımızı çevremize anlattık mı hiç; ne dersiniz?
Sahi siz ne dersiniz?