Emeklilerin, emeklerin karşılığı olan 25 yılsonunda aldığı ikramiye, konut ve otomobil fiyatları karşısında ciddi oranda değer kaybetti. Özellikle kamuda çalışan bir işçinin yıllar önce bir ev ve bir araba alan daha sonra bir ev almaya yeten ikramiyeleri 2010'dan sonra iyice eriyerek artık evin sadece bir odasını alabiliyorlar. O da ancak kırsal bölgelerde ve varoşlarda...
Yıllarca çalıştıktan sonra alınan emekli ikramiyesi, geçmişte bir işçi veya memur için yeni bir hayatın kapısını aralayan önemli bir gelir kalemiydi. Ancak artan enflasyon, hızla yükselen konut ve otomobil fiyatları, bu ikramiyenin alım gücünü yıllar içinde önemli ölçüde zayıflattı…
2010 ile 2025 yılları arasında yapılan karşılaştırmalı analizler, emekli ikramiyesiyle alınabilecek konut büyüklüğünün 20-25 metrekareye düştüğü, otomobil karşısındaki alım gücünün ise üçte bire düştüğünü ortaya koydu…
Merkez Bankası'nın (TCMB) konut birim fiyat verileri baz alınarak yapılan analiz, emekli ikramiyesinin en çok değer kaybına uğradığı alanın konut sektörü olduğunu gösterdi…
2010 yılında, 25 yılını dolduran bir öğretmen 35.786 TL ikramiye alıyordu. O dönem ortalama metrekare fiyatı 1.042 TL civarındaydı. Bu tutarla yaklaşık 34 metrekarelik bir ev alınabiliyordu…
2025 yılında ise emekli ikramiyesi 1 milyon 24 bin 721 TL’ye yükseldi. Ancak aynı dönemde metrekare fiyatı 42 bin 557 TL’ye çıkınca, bu tutar yalnızca 24 metrekarelik bir konut almaya yetti…
Aradaki fark 10 metrekareye ulaştı. Yani emekli bir memur veya işçi, 15 yıl önce küçük bir daire alabilecekken, bugün sadece bir oda parasına sahip durumda…
Otomobilde tablo daha da çarpıcı: İkramiye artık yarım araca yetiyor
Emekli ikramiyesinin otomobil alımındaki alım gücü de dramatik biçimde azaldı.
2015 yılında 25 yıllık bir işçi veya memur, aldığı ikramiyeyle 56 bin TL'lik sıfır bir otomobil satın alabiliyordu. Yani ikramiye, araç fiyatına eşitti…
2025 yılına gelindiğinde, aynı ikramiyenin sıfır otomobil fiyatları karşısındaki oranı 0,51’e geriledi…
Bu oran, emekli bir işçi veya memurun ikramiyesiyle artık sıfır bir otomobilin ancak yarısını alabileceğini gösteriyor. Yani son 10 yılda otomobil karşısında yarım araba kaybedildi…
Hayalleri eriten enflasyon: Ev hayali artık uzak
Geçmişte emeklilik sonrası ikramiyeyle bir ev ya da araba alma fikri, birçok emeklinin hayalini süslüyordu. Ancak gelinen noktada, yüksek enflasyon ve özellikle konut piyasasındaki fiyat artışları, bu hayali giderek ulaşılmaz kılıyor. Uzmanlara göre bu durum yalnızca öğretmenleri değil, benzer gelir grubundaki tüm kamu çalışanlarını etkiliyor.
BUGÜN EMEKLİ İKRAMİYESİ İLE
EVİN ÇEYREĞİNİ ALABİLİYOR

Türk Büro-Sen tarafından yapılan bir araştırma, yıllar itibariyle devlet memurlarının emekli oldukları zaman aldıkları emekli ikramiyelerinin konut fiyatları karşısındaki değerini gözler önüne seriyor…
KONUT KREDİSİ ALAMIYOR
Üniversite mezunu ve 1'inci derecenin 4'üncü kademesindeki (1/4) memurlar baz alınarak yapılan araştırmaya göre, 1982 yılında emekli olurken ortalama 1 milyon 100 bin TL ikramiye alan memur, Ankara'da 750 bin TL'ye konut bulabiliyordu. Bugün ise aynı evin ancak üçte birini alabiliyor. Konut kredisi ile ev sahibi olmak istese ve bu ikramiyeyi peşinat olarak yatırsa da ev sahibi olabilmesi için yeterli olmuyor. Yatırdığı bu peşinatla bile aldığı emekli maaşından daha fazla kredi taksiti ödemek zorunda kalıyor.
"25 YILLIK HİZMET BİLE YETMİYOR"
Konuyu değerlendiren Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, emekli ikramiyelerinin çok düşük olduğunu ve en azından bir ev alınabilecek düzeye getirilmesi gerektiğini belirterek şunları söyledi:
"Çalışırken geçim sıkıntısından kurtulamayan ve tasarruf imkanı bulamayan memur, emekli olduktan sonra başını sokabileceği sıcak bir yuvanın hayaliyle ömrünü geçiriyor. Ama görüyoruz ki emekli olduktan sonra daha büyük ekonomik sıkıntılarla karşılaşıyor. Devlet kendisine 25 yıl hizmet veren çalışanını, emekli maaşının yarısına varan kira ücretleriyle karşı karşıya bırakmamalı.
"BİR EV ALINABİLECEK DÜZEYE GETİRİLMELİ"
Sosyal Devlet, çalışanlarının olduğu kadar, emeklilerini de kimseye muhtaç olmadan hayatlarının geri kalan kısmını huzur ve refah içerisinde geçirmeleri için gerekli düzenlemeleri yapmalı. Bunun için de emekli ikramiyeleri günün şartlarına göre yeniden düzenlenip hiç olmazsa bir ev alınabilecek düzeye getirilmeli. Hayatının sonbaharını yaşayan bu insanlar daha rahat bir yaşam sürebilmeli."
“EMEKLİ TAZMİNATIYLA EV ALMA ŞANSI KALMADI”
Geçtiğimiz hafta sonu partisinin il kongresine katılmak için Eskişehir’e gelen Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, “Bugün bütün hayatı boyunca namusuyla çalışmış, vergilerini vermiş, topluma gereken katkıları yapmış bir emekli yurttaşımızın emekli tazminatıyla ev alma şansı kalmamıştır” dedi…
Bugünkü yazımın ilk bölümünün ilham kaynağı Ümit Özdağ’ın bu sözleri oldu…
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş'ın 'Gençler evlenmiyor ve hanelerin yüzde 50’sinde çocuk yok’ açıklamalarını da Özdağ şu ifadeler ile yanıtladı:
"İktidar mensuplarının ailelerinde herkes 3-4 işten maaş alıyor. 3-4 kardeş, 3-4 yerden hak ve huzurlarla, yönetim kurulu üyelikleriyle, yüksek maaşlı işlerle günlerini gün ediyorlar. Aynı imkanı Türk gençlerine de versinler. Bakın, Türk gençleri evleniyor mu evlenmiyor mu? Evlenmek sadece nikah akdi değil. Aynı çatı altında birlikte yaşamaya başlamak. Bakan diyor ki 150 bin TL yardım yapacaklarmış evlenen çiftlere. 150.000 TL kime, nasıl yetecek? Önce yanlış bir eğitim sistemiyle gençlerin işsizliğini erteliyorsunuz. Sonra, ancak açlık seviyesinde yaşayabileceği bir ücret öneriyorsunuz ve sonra da ‘Gençler çalışmıyor, gençler tembel, gençler evlenmek istemiyor’ diyorsunuz. Bu olmaz! . Mevcut neoliberal talan düzeni sona ermeden, bu ekonomik paradigma değişmeden, Türkiye sürdürülebilir, planlı kalkınma ekonomisine geçmeden hiçbir sosyal kesimin, hiçbir nüfus kesiminin huzura ve refaha ulaşması mümkün değildir."
* * *
Ümit Hoca haklı…
Asgari ücretle çalışan bir genç nasıl evlensin…
Aldığı para eğer ailesiyle birlikte yaşıyorsa ancak kendisine yeter…
Ev kirası, yakıt, elektrik, doğalgaz, mutfak masrafları hesaplandığında en az 50 bin lira maaş alması gerekiyor...
Bu nedenle gençler evlenmekten, evli olanlarda çocuk yapmaktan korkar hale geldiler…
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, ‘önce en az 3 çocuk yapın’ diyordu. Geçtiğimiz günlerde çıtayı yükseltti ‘5 çocuk yapın’ dedi…
İyi de üç çocuklu bir ailenin geliri en az 60-70 bin TL olmalı…
Asgari ücretli veya 50 bin TL maaş alan bir çalışan bırakın 3 veya 5’i, bir çocukla bile zorlukla geçinebilir…
Önce çalışanlara geçinebilecekleri kadar ( örneğin 70 bin TL) maaş, birde çocuk başına 10 bin TL destek verin ki aileler 3 çocuk yapsınlar…
* * *

AK PARTİ – CHP ARASINDAKİ FARK BİRKAÇ PUANA SIKIŞTI
Kasım 2025’te dört farklı araştırma şirketi (SONAR, BETİMAR, ORC ve ASAL) tarafından yayımlanan anket sonuçları, Türkiye siyasetinin genel seçime bir yıl kala ne denli yakın bir dengeye ulaştığını gözler önüne seriyor. Anketler, vatandaşın ekonomiye dair derin karamsarlığında birleşirken, partilerin oy oranlarında şirketler arasında 7 puana varan büyük farklılıklar dikkat çekiyor.
Ekonomik Gidişat: Karamsarlık Rekor Seviyede
SONAR tarafından 26 şehirde yapılan araştırmanın temel bulgularından biri, vatandaşların ekonomik geleceğe dair duyduğu güvensizlik oldu. Katılımcılara yöneltilen “Türkiye ekonomisi iyiye mi gider yoksa kötüye mi gider?”
sorusuna, büyük bir çoğunluk olumsuz yanıt verdi.
*Katılımcıların yüzde 60,4’ü ekonominin gelecekte “kötüye gideceği” görüşünü belirtti.
Bu oran, hayat pahalılığı ve enflasyonun siyasi tercihleri belirleyen en önemli faktör olmaya devam ettiğini gösteriyor.
Casusluk ve Operasyon İddiaları
İnandırıcı Bulunmadı
Ekrem İmamoğlu, Necati Özkan ve Merdan Yanardağ’ın “casusluk” suçlamalarıyla tutuklanması hakkında katılımcıların yüzde 53,8’i bu suçlamalara “Hayır” yanıtını verdi. Aynı şekilde, CHP’li belediyelere yönelik operasyonlarda hükümetin adaletli davrandığı görüşü zayıf kaldı ve AK Partili belediyelere pozitif ayrımcılık yapıldığı algısı güçlendi. Bu sonuç, hükümetin bu konudaki iletişim stratejisinin kamuoyunu ikna etme konusunda başarısız olduğunu gösteriyor.
Bahçeli’nin “Terörsüz Türkiye” söylemi
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “Terörsüz Türkiye” söylemlerine destek verenlerin oranı %38,6’da kalırken, %48,1’lik kesim bu söylemleri “Desteklemediğini” belirtti.
Öcalan, “serbest bırakılsın mı?”
Öcalan’ın serbest bırakılması konusundaki soruya ise katılımcıların yüzde 77,9’u “Hayır” yanıtını vererek, konunun toplumsal hassasiyetini koruduğunu teyit etti.
DEM Parti Seçmeninin Tercihi
“Terörsüz Türkiye” süreciyle beraber DEM Parti seçmenlerinin olası bir seçimde iktidara mı yoksa muhalefete mi oy vereceği sorusuna, DEM Parti seçmeninin yüzde 49,4’ü “Muhalefet tarafına” oy vereceğini belirtti. İktidar tarafını tercih edenler ise yüzde 18,8’de kaldı.
Analiz: CHP Geride mi Kalıyor?
Partiler arası yarış bıçak sırtı bir dengeye oturdu. Bu noktadan hem AKP, hem de CHP atak yapabilir.
1. “Geride Kalıyor” Görüşünü Destekleyen Veriler:
BETİMAR ve ORC anketleri, AK Parti’nin 2 ila 7 puan arasında önde olduğunu göstererek bu analizinizi desteklemektedir. Bu durum, CHP’nin ekonomik sıkıntıları siyasi sermayeye dönüştürme konusunda beklenen büyük sıçramayı henüz gerçekleştiremediğini düşündürmektedir. Özellikle BETİMAR’ın 7 puanlık farkı doğruysa, CHP’nin liderlik iddiası zayıflar.
2. “Geride Kalmıyor, Liderlik Mücadelesi
Veriyor” Görüşünü Destekleyen Veriler:
SONAR ve ASAL anketleri ise CHP’yi AK Parti’nin 1.5-1.6 puan önünde gösteriyor. Bu marjinal fark, CHP’nin hâlâ Türkiye’nin en yüksek oy oranına sahip partisi olma potansiyelini koruduğunu ve ekonomik karamsarlığın muhalefete yönelimi sürdürdüğünü kanıtlar.
3. Analiz: Yarış Neden Sıkıştı?
Bu anket yelpazesinden çıkarılması gereken en kritik sonuç, yarışın istatistiksel bir ölü noktaya (dead heat) kilitlenmiş olmasıdır. İki büyük parti de kararsızlar dağıtıldığında %32 ile %35 aralığında sıkışıp kalmıştır.
Bu sıkışıklığın temel sebepleri şunlardır:
Ekonomik Krizin Yansımaması: %60’ın üzerindeki ekonomik karamsarlığa rağmen, bu hoşnutsuzluk otomatik olarak CHP’ye dominant bir liderlik getirmemiştir. Bu, muhalefetin ikna edici bir ekonomik alternatif sunma konusunda zorlandığını veya seçmenin hâlâ iktidarın “yapabilir” potansiyeline küçük bir pay ayırdığını gösterir.
İktidarın Siyasi İletişim Gücü: Casusluk ve belediye operasyonları gibi hamleler, kamuoyunun yarısından fazlasını ikna edemese de, bu tartışmaları gündemde tutarak muhalefetin ekonomik vaatlerini konuşma alanını daraltmaktadır.
Kilit Partilerin Etkisi: İYİ Parti’nin %5,5’te kalması (baraj riski), DEM Parti seçmeninin net bir şekilde muhalefete yönelmesi (ki bu CHP için kritik bir destek hattıdır) ve YRP gibi küçük partilerin büyümeye devam etmesi, ana partilerin potansiyelini sınırlamaktadır.
Sonuç: Analizinizdeki “CHP geride kalıyor” ifadesi yerine, “CHP, tarihi bir ekonomik krize rağmen ezici bir liderlik kurmakta zorlanıyor ve yarış AK Parti ile kafa kafaya devam ediyor” demek daha doğru olacaktır. Partinin başarısı, kalan sürede kararsız seçmeni ekonomik söylemlerle kendi hanesine yazdırabilmesine bağlıdır...