Artan Gıda Fiyatları
''Türkiye ekonomisinin sorumlusu benim ben!'' 2019 yılında söylenen bu söz kime ait? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a ait. Peki doğru bir söz mü? Sonuna kadar doğru. Ekonominin sorumluluğu, hükümetin başı olarak tamamen kendisine aittir. Bugün gelinen noktada farklı spekülasyonlar yapılıyor. Ekmek teknesine kilit vuracak duruma gelen esnaflar ve bazı marketler hedef gösterilerek bu berbat ekonominin sorumlusu gibi gösterilmeye çalışılıyor. Ve bunu yaparken de türlü rezilliklere imza atılıyor. Mesela PTT'ye yağ sattırılıyor. Sözde marketlerin uyguladığı fahiş fiyatları göstermek için PTT üzerinden ucuz yağ satılacak ve marketler suçlu gösterilecekti. Peki ne olsa beğenirsiniz? Piyasada 69 liraya bulmanın mümkün olduğu sıvı yağı PTT 86 liraya satışa çıkardı. Bunun üzerine aklımıza hemen şu sorular geldi.

Yükselen gıda fiyatlarının sorumlusu PTT mi?

PTT gıda teröristliği mi yapıyor?

PTT'nin açılımı Posta Telefon Telgraf değil miydi?

Soruların cevabını size bırakıyorum. Gelinen acı noktaya baktığımızda 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmayı hedefleyen bir ülkede PTT üzerinden yağ satılıyor. Hem de piyasadan daha pahalıya! Gülsek mi, ağlasak mı, sinirlensek mi bilemedim. En iyi bu konuyu geçelim.

Konuya tarihimizden çarpıcı bir örnekle devam edelim. Osmanlı'nın son dönemlerine doğru ekonomi çökmeye ve gıda fiyatları hızla yükselmeye başlıyor. Bunun üzerine Osmanlı Devleti ne yapıyor? Çiftçiye diyor ki; gıda fiyatları senin yüzünden artıyor, bundan sonra mahsülünü şu fiyattan daha pahalıya satamazsın. Uygulanan taban fiyatlar üzerine kar edemeyen çiftçiler ekimi bırakıyor ve gıda krizi çok daha büyük bir noktaya ulaşıyor. Bu iktisat tarihinden ders çıkarılması gereken önemli bir örnektir. Ekonomik darboğaz yaşanan günlerde siz kalkıp da üreticiye ve tüccara sopa gösterirseniz çok daha büyük bir krize sebep olursunuz. Ülkede zaten çok az sayıda olan üreticimiz de bu durum üzerine bırakıp giderse ne olacak?
Serbest piyasada fiyatlar arz ve talep dengesine göre belirlenir. Günümüz Türkiye'sindeki yüksek gıda fiyatlarının da sebebi marketler değildir. Açık ve net olarak söyleyebiliriz ki bu yüksek fiyatların üç temel sebebi kısaca şudur:

1-) Ekonomi ile yargı bağımsızlığı doğru orantılıdır. Bir ülkede adaleti öldürürseniz, sermaye oradan hızla kaçar ve ülkenin para birimi değer kaybeder. Bu da fakirliğe sebep olur.

2-) Bir mal piyasada bolsa, fiyatı ucuzdur. Az ise pahalıdır. Malların piyasadaki çokluğu ise üretim ile alakalıdır. Biz üreten değil, tüketen bir ülkeyiz. Buğdayı bile ithal ediyoruz. Üretmediğimiz sürece dünyanın en basit mallarına bile yüksek bedeller ödemeye mahkumuz.

3-) Bir ülkede vergi oranları yükseldikçe ekonomik dinamizm azalır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ortalama aylık kazancının %60'ını vergi olarak ödüyor. Böylesine yüksek vergi oranları ile canlı bir ekonomi yaratmak mümkün değildir. Dünyanın gelişmiş ülkelerini incelediğinizde vergi oranlarının ortalama %10 dolaylarında seyrettiğini görürsünüz. Ayrıca bu kadar yüksek vergi de bize hizmet olarak mı dönüyor, yoksa birilerinin cebine mi gidiyor, o konuda da yorumu size bırakıyorum.
Yani işin özü şudur. Sayın Cumhurbaşkanımız ''Ekonominin sorumlusu benim ben!'' derken sonuna kadar haklıdır…

Türkiye'nin En Güvenli Şehri
Dünya çapında bir araştırma şirketi olan Numbeo,dünyanın en güvenli şehirlerini açıkladı. Listede Eskişehir dünyanın en güvenli 8. Şehri oldu. Şehrimizin Türkiye'nin en güvenli şehri olması gurur verici. Ama koca dünyada bu alanda 8. olması çok daha büyük bir gurur. Eskişehirli olmak bir ayrıcalık ve bu ayrıcalığı birçok alanda yaşıyoruz. Eskişehir'i Türkiye'nin en gelişmiş şehirlerinden biri yapan onlarca faktör sayılabilir. Ancak bunlar arasında şöyle bir özet yapmak mümkün. Halkın yüksek eğitim ve kültür seviyesi, sanata duyulan ilgi, kitap okuma oranları, düşük suç oranı, demokrasi kültürünün oturmuş olması, basın özgürlüğü, güçlü sivil toplum kuruluşları bu faktörler arasında en önemlileri. Tüm bunlarla beraber çok önemli bir ayrıcalığa daha sahibiz. O da Eskişehir'i standart bir Anadolu kentinden modern bir Avrupa şehrine dönüştüren Yılmaz Büyükerşen'dir. Yılmaz hocanın 20 yıl içerisinde koca şehri baştan başa modernleştirebilmesi ender görülen bir şehircilik başarısıdır. Kendisinin öncülük ettiği modernleşme hareketi Odunpazarı'nda Kazım Kurt'un, Tepebaşında da Ahmet Ataç'ın çalışmalarıyla büyük bir ivme kazanmıştır. Tabii ki sadece belediyelerimize değil, Eskişehir'in Türkiye'nin en güvenli şehri olmasında emeği geçen tüm yetkililerimize de teşekkür etmek boynumuzun borcudur.

Yargının İçler Acısı Durumu
Yargı bağımsızlığı her geçen gün azalıyor ve yargı gücünün kötüye kullanımı gün geçtikçe daha da yaygınlaşıyor. Ordu'da bir vatandaş yanlış yere park eden bir aracın sileceğine şu notu iliştirdi: 'Arabayı bıraktığınız alan yol girişidir, bilgilerinize' Sonra ne mi oldu? Vatandaş tutuklandı! Çünkü bu notu bıraktığı araç bir savcıya aitti. Şu rezilliğe bakın. Bir savcının sileceğine kibar bir not bıraktığınız için tutuklanabiliyorsunuz. Bu yapılan tam olarak görevin kötüye kullanımıdır. Gerçekten demokrasi ve hukukun üstünlüğü ile yönetilen bir ülkede bu savcı, görevi kötüye kullanmaktan anında meslekten men edilirdi. Peki yeni Türkiye'de bu savcının akıbeti ne olacak? Bekleyelim görelim.

Roma Tarihinden İki Önemli Ders
Tarih dersleri, Türkiye'de yıllardır süregelen ezberci eğitim kalıpları yüzünden hep sıkıcı olmuştur. Ortaokulda, lisede ve hatta üniversitede, şu savaş hangi tarihte olmuştur, şu anlaşma hangi saatte yapılmıştır gibi bilgiler ezberletilerek bize tarih öretildiği sanılmış ve sanılmaktadır. Ama tarih bilimi asla ve asla bu kadar basit ve sığ değildir. Tarihin içinde çok büyük siyaset dersleri gizlidir. İzninizle tarihin derinliklerinden çıkarılıp günümüz siyasetine ders olacak iki tane örnek vermek istiyorum.

1-) Cumhuriyet Yönetiminin Doğuşu: Tarihte kurumsal anlamda ilk Cumhuriyet yönetimi yaklaşık M.Ö. 5. yüzyılda Roma'da kurulmuştur. Peki bu Cumhuriyete neden ihtiyaç duyulmuştur? Roma'nın ilk krallarının aşırı baskıcı ve keyfi yönetiminden bıkan halk isyan ederek kralı indirmiş ve bir daha hiçbir yöneticinin bu kadar baskıcı bir yönetim kuramaması için, yönetimi denetleyecek olan Senato'yu (meclis) kurmuş ve devletin yönetimini tek bir adama değil, sınırlı görev süreleriyle iş başına gelecek iki konsüle devretmiştir. Yani mutlak devlet gücü paylaştırılmış ve denetim altına alınmıştır. Bu sistem Roma'yı dünyanın en büyük ve zengin devleti haline getirmiştir.

2-) Cumhuriyet Yönetiminin Sonu:Jül Sezar M.Ö. 40'lı yıllarda askeri güç kullanarak tüm gücü ele geçirmiş ve meclisin yetkilerini elinden alarak resmen diktatör olmuştur. Sezar'ın diktatörlüğünden rahatsız olan meclis üyeleri ise cumhuriyet yönetimini geri getirmek amacıyla Sezar'ı meclisin ortasında bıçak darbeleri ile katletmişlerdir. Bunun üzerine Sezar'a bağlı askerler, Sezar'ın manevi oğlu Augustus liderliğinde birleşerek büyük katliamlar yapmış ve cumhuriyet yönetimini bir daha geri gelmeyecek şekilde ortadan kaldırarak Roma'yı kalıcı bir dikta yönetimi altına almışlardır. Amacı her ne kadar cumhuriyeti geri getirmek olsa da şiddet şiddeti doğurmuş ve bu şiddet can çekişen Roma Cumhuriyeti'ni sonsuza kadar öldürmüştür. Tarihten günümüze önemli bir ders…

Kitap Tavsiyesi:Yöneticilere Tavsiyeler (Gazali)

Haftanın Sözü: En büyük kötülükler, kendi içgüdülerinin ve niyetlerinin doğruluğundan şüphe etmeyenlerin eline devlet gücü geçtiğinde gerçekleşir. (Milton Friedman)

Haftaya yine önemli gündem maddeleriyle bu köşede buluşmak üzere. Sağlıkla kalın.