Mustafa Önder…

Onu yazmamış olmak bir yanımızın eksik kalması demekti. O benim eski değil eskimeyen dostumdu.

Tarihi bir sorumluluğu yükledi omuzlarıma.

Eskişehir bir güzel insanını kaybetti.                                                           

İş adamı için, öğrenci için, herkesin farklı bir başarı beklentisi vardır. Başarı nedir? Sorusunun yanıtı bence başarıya inanmaktır.

Azmetmektir.

Eskilerin deyimiyle, Cehd-ü gayret etmektir.

Mustafa, çevresine faydalı olan bir insandı. Şiirden, sanata her şeyde onu görürdünüz.

O kadar çok insana dokunuşları vardı ki…

Yaşam felsefesi “iyilik” yapmak üzerineydi.

Bir değerimizi kaybettik.

Atatürk ve Cumhuriyetçilik onun kırmızı çizgisiydi.

*****

Başarıyı bazen gözümüzde öyle çok büyütürüz ki, başaramayacağımıza, başarmanın imkânsız olduğuna çoktan inandırmışızdır kendimizi…

Azmetmek ve sabır insan yaşamının önemli oksijen alanlarıdır. Bunlar yoksa yaşamın şifrelerini çözemez ve denklemini kuramazsın.

Bazen başarısız olduğumuzda engelleri aşamadığımızda, elli tane bahane üretiriz. Arkasına saklanırız.

İnanmak çok önemlidir. Azim ise ve başarıyı getirir.

Pes etmeden hayatın şifrelerini çözebilmek. Genelde bunu felsefeciler, mantıkçılar, matematikçiler çözer.

Bahaneler yoktur.

Başarının altında, sağlam bir dünyaya bakış açısı ve felsefesi ve sürdürebilir bir kabiliyette olması lazımdır.

Onun için başarıyı yakalayan herkesin bir öyküsü vardır.

Mustafa Önder’in de bir hikayesi vardı..

Bunlardan biride kamuoyunun yakından bildiği işi insanı “Mustafa Önder’dir.” Aktif sosyal bir kişiliği var. Maşallah. Her zaman her yerde herkesin yardımına koşmuştur.

Onu 1994’lü yıllarda tanımıştım. Onun da ticaret ile meşguliyeti var. Benim bir sosyal, siyasal etkinlik geçmişim var.

Cahit IŞIK, Ticaret Odası Başkanı olduğu dönemde, yönetimlerinde bulunmuş bir isim. Henüz ticaret odasının küçük burjuva olduğu dönemler.

Sonra Odunpazarı Belediye meclis üyeliği ile başlayan uzun bir siyasi süreç.

Mustafa Önder, deneyimlerini, pozitif aktifliği ile sosyal kişiliği ile çevresinde sevilen sayılan bir isimdi..

KENDİNİ ÇOK YORGUN HİSSEDİYORDU.

İşlerinin başına geçiyor ve toparlamaya çalışıyor. Siyaset onu oldukça yıpratmıştı.

İddia edildiği gibi pek öyle “hamilim yakınımdır kartviziti” ile o makamlara gelen bir isim değildi. Hüner sahibi, sosyal bir iş insanı. “Güven” kredi kartı gibidir. Zamanı geldiğinde ödemeyi yaparsın.

Bir fenomendi.

*****

Mustafa Önder, araştıran, okuyan ve kendisini sürekli yenileyen bir isim. Çevresine sosyal etkinliklerle insanlara yardımcı olmaya çalışıyor. Önderlik ediyor.

Yılmaz Hoca onu yanına çağırdığında kayıtsız şartsız desteklemişti.

Büyükşehir meclis üyesi ve başkan vekilliğini hep onurluca taşıdı. Yaptığı konuşmalarla etkili oldu. Hitabeti güçlüydü. Çok koşturdu. Kalbini çok yordu.

*****

Aslında kendisinin bile farkında olmadığı, özgün bir başarı hikayesini yazmış kendisi. Çünkü bazen bir şeylerin değişmesi için ne kadar hazır hissetsek de, ilk adımı atmak için bir kıvılcım arıyoruz.

Gerçeği yansıtan başarı hikâyeleri de hayatımızda harekete geçirici, olumlu etkiler yaratıyor. İnsanlar bir ya da birden çok başarı hikâyesinden aldığı ilhamla kendi yolunu çiziyor. Bir aile dostu Ahu OFLAZ neden ikinci bir üniversiteyi okumuyorsun diye önermede bulunuyor. Mustafa Önder Motive oluyor.

Ondan sonrası ver elini 2. Üniversite. 4 yıllık lisans. Kamu yönetimi ve Siyaset bilimi.

Eczacılık diplomasının yanına, bunu da başarı hanesine eklemiş…

Bana bir gün “zafer abi dedi sana bir şey soracağım” Buyur dedim.

Çok gezen mi bilir yoksa çok okuyan mı? İkisi de değil dedim.

Şaşırmıştı.

Peki, nedir diye sordu? Bak dedim merak eden, araştıran daha çok bilir. Ama başına ne gelirse meraktan gelir demiştim.

Kendisi de meraklı. Bir gün tesadüfen öğrendim.

Dükkânına gider dertleşirdik. Bir gün en son katına çıktım daracık merdivenlerden. Çatı katı. Bilgisayar önünde

Yahu dedim ne yapıyorsun. Bende hesap kitap işleri zannettim. Meğerse ders çalışıyormuş.

Gel dedi. Sen siyaset bilimcisin. Önündeki soruları bana da ara sıra soruyordu. Kendi kendime unuttum kaç yıl geçmiş aradan dedim. Bizim arkadaşlar kapalı devre prof oldu dedim… Sen dedi zaten profesörsün!

Öyle bir soru sordu ki cevabı şak diye verdim. Şaşırıp kalmıştı. Yanımda Ümit. Bir telefon gelmiş bende cevap veriyordum. Konuşmam onu öyle etkilemiş ki gülme krizine girdi.

Abi dedi ne hafıza var sende!

Bende keşke olmasaydı dedim.! Neden dedi. Bana hep zarar verdi. Çoban olmayı çok arzu ederdim demiştim.

*****

Hakkım helal olsun

Kader onu yaşamın son finaline hazırlamış

Şimdi Yılmaz hocanın en önemli akil insanı gitti. Mustafa, hayatın içinden gelen biri olduğu için pragmatik bir zekaya sahipti..

“nevi şahsına münhasır” bir yapısı vardı.

İlk 27 mart 1994 yılındaki belediye seçimlerinde tanışmıştık…

Aradan tam 30 yıl geçmiş..

Ah canım kardeşim… Sırlarını sakladı kalbine.

İyilikseverdi. 6 şubat depreminde deprem bölgesine yardım toplamak için iş insanları, esnaf ile birlikte organizeler yaptı..

*****

Dostlarını severdi.

Bazen sabah erken saatlerinde telefon eder, Ömer Hayyam’ dan rubailer okurdu.

Umutsuzluğun olduğu anlarda “abi neredesin, Acil gelir misin?” der giderdim yanına…

Dertlerinin sırlarını dinlerdim. Ona düşüncelerimi açıklardım. Gece yarılarına kadar… Adamsın abi der boynuma sarılırdı.

FITRATI GÜZELDİ.

Ziya Paşa’nın güzel bir özdeyişi var “İştir kişinin ayinesi lafa bakılmaz”! İşte kişinin özü burada ortaya çıkar. Elde değil bu fıtrat meselesi. İstediğin kadar kendini anlat. Anlattığın ve söylediğin önemli değil, düşündüğün ve yaptığın kadarsın…

Geçen Cuma büyükşehir meclisi çıkışında en son görüştük. Biraz rahatsızım abi boyun fıtığı var dedi… Kendi kendine kas gevşetici falan kullanmış. Yarın görüşürüz dedi. Haber aldığımda TIP acildeymiş..

Sürekli haber alıyordum.

*****

Dost bildiklerimin repertuvarında yer almıştı.

Aradan 30 yıl geçmiş. İnsan hâlâ yakıştıramıyor, kabullenemiyor, isyan ediyor böylesi ölümlere.
Keşke” diyorsunuz, orada boğanızdaki sözcükler düğümleniyor.

Hıçkıramıyorsunuz bile.
Böyle durumlarda “takdiri ilahi” den başka sığınacak limanı, tesellisi olmuyor insanın.
Biz böyle hissediyorsak, bir de çocuklarını, eşini, sevdiklerini düşünün.

 

Bazen “Bana ne!” demek, kendini inkâr, geçmişini ve benliğini, kimliğini ceketinin iç cebinde kaybetmektir”…
Bazı duygular vardır ki fıtrat kokar

Her ne kadar toprağa rahmet olsa da! Yani ben şimdi bunları düşünmeden, yazmadan ve konuşmadan yaşayıp gideyim mi?

Bu bir fıtrat meselesi. İnsan olmanın öznesi değil midir, başkalarının derdiyle dertlenmek?

Yoksa neden insan olmuşuz ki!

Ölüm, çoğu zaman unutulan hayatın en gerçek yanı, aynı zamanda da en acıtan tarafıdır. İnsanlar, en yakınlarından birini kaybettiği zaman ancak ölümün gerçekliğini “idrak” ediyor.

Derin bir konu gibi gözükse de

İşte, doğum ve ölüm arasındaki zaman boyutundaki tutsaklığımıza yaşam diyoruz. Bunun için kavga ediyoruz.

Yaşam bize emanettir…Bunu nedense hep unuturuz…Yaşamın ne olduğunu kavradığınızda, siz yaşıyorsunuz demektir…

Bu derin bir idrak meselesidir. Artı sonsuza giden bir yolculuktur…

Saatin tik takları gibidir yaşam geçiverir. Aslında yok olan bedenimizdir.

Ruhumuz yaşar.

Zamanı durduramayız ki…

*****

Ârifin üç alâmeti vardır: Dili hikmet konuşur, kalbi mârifete sadıktır, bedeni hizmete yatkındır. 

O halde aldığımız her nefes sayılıdır. Ne bir eksik ne bir fazla...

Ne acılar çektim bilenler bilirdi. Unutmuştum, Allah emanetini aldı benden genç yaşta… Kopardı yüreğimden. Evlat acısı derler ya.

Derler ki sen nesin diye! Arife sorulur mu? Üzerimizde taşıdığımız bir elbise var. Kaderimin ruhumla kesiştiği ana kadar… Sayılı nefesi alacağız.

Kim derdi ki bir gün aniden bize allahaısmarladık diyeceğini…

Bu dünyadan bir Mustafa Önder geldi geçti demeyeyim mi? İsyan değil tabii ölüm Allah’ın emri…

Böyle ayrılık olmaz diyor şarkıda…

Seni unutmayacağız…

Sevenlerinin, hatta herkesin başı sağ olsun. Ailesine, sevdiklerine sabırlar diliyorum… Allah rahmet etsin mekânı cennet olsun.

 

Güzel insan..

Hüzünlü bakışını unutamayacağım. Gözlerindeki hüzünlü gülümsemelerini ve yüreğindeki gözyaşlarını bilirim…

İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi raciun!