Önceki gün Tepebaşı Belediyesi ve Tarih Vakfı iş birliğince Tarih Konuşmaları'nın 7'ncisi düzenlendi. 'Türkiye'de Göçün Tarihi' başlıklı söyleşide Prof. Dr. Sema Erder konuşmacıydı. Erder'in Osmanlı döneminin son zamanlarında (19 ve 20. yüzyıl) göç politikası ve cumhuriyet döneminde göç ve iskan politikasını ele aldığı 'Türkiye'de Göçün Tarihi' isimli söyleşide oldukça önemli tespitler öne çıktı.
Göç olgusu belki de Türkiye içinde en çok Eskişehir'i yakından ilgilendiren bir konu olduğu için söyleşi oldukça dikkat çekici oldu. Eskişehir, tarih boyunca hem göç alan hem de göç veren, iç ve dış göçlerle öne çıkan bir kenttir.
Tepebaşı Belediye Meclis üyeleri, Tarih Vakfı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ö. Alkan ve Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç'ın da ilgi gösterdiği söyleşide Prof. Dr. Sema Erder doğal olarak son günlerde öne çıkan göçmen ve mülteci konularına da değindi. Göç konusu siyasetten hukuka, toplum bilimden ekonomiye, kültürel alandan tarihe varana kadar hemen her disiplinin ilgilendiği bir konudur. Nitekim Eskişehir'in tarihine baktığımız zaman Balkan göçmenlerinin Eskişehir kimliğine damga vurduğunu görebiliyoruz. Daha eskilere gittiğimizde özellikle Almanların kurduğu CER Atölyesinde çalışmaya gelen İtalyan, Alman, İngiliz ve Yahudi göçmenlerin de varlığını görüyoruz. Ondan da öncesine gittiğimizde de Tatar göçlerinin başladığı da malumumuz. Aynı zamanda Emirdağ, Sivrihisar ve Çifteler hattı üzerinden de özellikle 1970-80'li yıllarda Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa'ya yapılan göçler de Eskişehir tarihinde önemli yer tutabiliyor.
Bu konuda uzmanların görüşlerini bildirmeleri elbette çok daha önemli olur. Sözün özü göç ve göçmen konusu söz konusu olduğu zaman sanırım Eskişehir kadar bu kavramlara aşina çok az Anadolu kenti vardır. Bunlar sonucunu kestirebildiğimiz göçler olduğu için ele alıp değerlendirebildiğimiz konulara dönüşebiliyor ama bir de sonucunu kestiremediğimiz göçler yaşanıyor. İşte bu göçler sonucunda da ortaya bir dolu yeni kavram çıkıyor.
Prof. Dr. Sema Erder bu konuda söyleşide ise şunları dedi:
'Özellikle Suriye göçünden sonra mülteci, misafir, sığınmacı göçmen gibi bir sürü kavram var. Bu kavramlar genellikle hukuksal olarak kullanılan kavramlar. Onların haklarını belirleyen kavramlar, bazı göç türleri sadece bireyi değil toplumun bütününü etkileyen göç türleri var. Zaman ve mekan dediğim zaman makro ölçüde toplumsal değişmenin de bir göstergesi olabiliyor... Sonucunu öngöremediğimiz, Suriye'den, Somali'den gelen göçler…'
Sanıyorum uzmanların 'Türkiye'de Göçün Tarihi' konusuna yaklaşırken bu konuya daha özel bir şekilde eğilmesi gerekiyor. Toplumsal değişmenin önünü açabilen ve yer yer toplumsal çatışmalara dönüşebilen bu tip göçlere karşı kim, ne kadar hazır?
Örneğin Eskişehir sonucunu kestiremediği göçler konusunda hem insani hem kültürel hem hukuksal hem de ekonomik boyutta bu göçlere yönelik hazırlık yaptı mı?