Çıplak geldik; giyindik, günü geldiğinde soyunup çıplak gideceğiz. Bir an bile gecikme yok, geç kalmak yok, ertelemek yok;üşenmek yok o zaman.
Süreç bitecek; sonucu biz değerlendirmeyeceğiz o zaman. Fikirler, düşünceler, eylemler bitecek... O zaman oyun bitecek. Senaryolar olmayacak, kendi oyununuzun perdesi ebediyen kapanacak o zaman.
Giydiklerimiz, yediklerimiz, içtiklerimiz bir el kiri misaliyle sıyrılıp gidecek bizden, kalakalacak dünya pazarında. Yaptıklarımız kalacak bizimle, onlar olacak yoldaşımız o zaman. O zaman imanımızla mükafatı ya da cezayı bunlarla biz alacağız.
Mükafatımız bol olur inşallah.
Eksilip gidiyoruz. Her an biz de eksilebiliriz. Hepimiz bunun farkındayız aslında. Aramıza katılanların bizi tanıyıp tanımayacağı, bizi bilip bilmeyeceği meçhul….
Kimse kimsenin hesabıyla uğraşamayacak o zaman geldiğinde. Buna rağmen birbirimizi anlamamada niye ısrar ederiz ki. Uyuyup uyanamamak var,uyanıp da bulamamak var.
Ölümün eşiğindeyiz hepimiz. Allah gecinden versin; hepimiz öleceğiz. Doğduk öleceğiz; olay bu kadar işte. Doğduk öleceğiz; sırasını zamanını bilmiyoruz sadece.
Bütün günler ölüme gidiyor. Ölümün bizi nerede beklediği belli değil. Ölüm haberlerini aldıklarımız gibi ölüm haberimizi de alacaklar bir gün işte. Ne zaman nerede nasıl öleceğimiz meçhul sadece.
'Ölüm, herkesin kapısına diz çöken kara bir devedir.', 'Düğünsüz ev olur; ölümsüz ev olmaz.', 'Ecel geldi cihana baş ağrısı bahane' atasözlerimiz ölümün gerçekliğini ne de güzel vurguluyor.
Hemen her şeyin ilacını bulan insanoğlu ölümün ilacını bulamadı, bulamayacak.'Ölümün ilacı yok…
Her ölüm, erken… Her ölüm zor; her ölüm dayanılmaz. Her ölüm zamansız' diyoruz demesine de bilip üstüne varamıyoruz her ölümün sıralı olduğunu.
Yaş ne olursa olsun istenmiyor ölüm… Boşa emek olduğu biline biline istenmiyor ölüm. İstenmiyor ama yapacak edecek bir şey de yok… Ölenle ölünmüyor. Yatan ölmüyor, yeten ölüyor. Sırası gelen gidecek... İşin özeti bu, sadece bu!
Ölüm hayatın her anında kendisini hissettiriyor; bunu ne kadar anladığımız da bizim olgunluğumuza işaret ediyor.
Malı mülkü, şöhreti, gençliği, gururu …ölüm alıveriyor hemen. Ölüm düşüncesi, ruhumuza çekidüzen veriyor.Ölüme hazır olduğumuzu kavradıkça da bu dünyada daha rahat yaşayacağız.Ölümün yakınlığını hissettikçe kötüden, kötülükten uzak kalıp iyiye doğruya güzele meyledeceğiz.
Hayatın zevki, hayatın güzelliği belli bir yerde ölüme bağlı değil mi?
Her yan ölüm sessizliğine bürünse de; ölümün izi düşse de yüze; can pazarında olsak da; canpahasına bir işe dalsak da; ölüp ölüp dirilsek de; kelleyi koltuğa alsak da; ölümü göze alsak da; ölüm döşeğine yatsak da; ölümle burun buruna gelsek de; ölümü göze alsak da; ecelimize susasak da vade yetmeyince, ecel gelmeyince olmuyor.Olmuyor işte. Ölüm Allah'ın emri…. Emir gelmeyince olmuyor işte.
Çok soğuk bir konu değil mi?Hazır olduğumuzu dilimizle söylesek de hazır olmaya maalesef hazırlanamadığımız bir konu değil mi?Yüzü çok soğuk değil mi?Kaçınılmaz bir son değil mi?Hiçbirimize uzak değil, değil mi?Tedirgin edici korkutucu ağız tadını bozucu değil mi? En yakın şey ölüm değil mi?
Hasılı 'Gelimligidimli dünya / Son ucu ölümlü dünya' değil mi?
Allah'tan sıralı ölüm dilerken aşağıdaki kıssayı şöyle bilgilerinize sunalım bakalım:
'Hz. Ömer bir gün yolda rastladığı bir ameleye 'Her gün yanıma gel ve bana 'Ölüm var ya Ömer!' de. 'Sana bu hizmetin için her gün bir altın.' der.
Günler ayları kovalar ve amele, her gün gelir Hz. Ömer'in yanına 'Ölüm var ya Ömer!' der ve altınını alıp gider.
Bir gün gene gelir ve 'Ölüm var ya Ömer!' der.
Hz. Ömer de adama 'Tamam, artık bundan sonra gelmene gerek yok.' dediğinde adam, şaşırır. 'Ya Ömer!Bunca yıl bunu yapmamı istedin; şimdi gelme diyorsun, sebebi hikmeti nedir?' deyinceHz.Ömer, adama sakalındaki bir adet beyaz kılı gösterir ve 'Artık bana her saniye ölümü hatırlatan bir şey var' der.