Ezber bozan üniversite hocasından iletişim dersi finalinde 50 puanlık soru: ‘Temizlik görevlisinin adı neydi?’
HOCADAN DİNLEYELİM…
Beş soru hazırladım... İletişim sorusu tam elli puan...
Çocuklar harıl harıl çalışmışlar…
İletişimle ilgili her şeyi yemiş yutmuşlar...
Yok, efendim alıcı verici varmış…
Kaynak mesajları iletirmiş…
Dürtü, ikilem, güdü, müdü kitapları okumuş ezberlemişler…
Sen dili ben dili…
Elli puanlık 4. soru şu:
(Bu soru iletişim becerilerinizi ölçmek için sorulmuştur.)
‘Beş yıldır bu okulda öğrencisiniz…
Benim bir yıldır kapının girişinde hep gördüğüm; sınıflarınızı, koridorlarınızı temizleyen; adı soyadı gömleğinde kocaman yazan; sizin de her sabah gördüğünüz görevli /müstahdem hanımın adı nedir? Soyadını yazmanıza gerek yok! Sadece adını yazın. NOKTA!’
OKUMAYA DEĞER…
Bütün sınıf şok oldu! Öğrencilerden biri parmak kaldırdı:
– Hocam bir şey soracağım. Doğru mu anladım ben, bu bayanın ismi Hatice ise, Hatice yazınca finalden elli alıp sınıf mı geçeceğim şimdi?
– Bak ne kadar basit, yaz Hatice’yi geç sınıfını…
– Ben sınıftan çıktım. Kapının dışında bekliyorum. İçeriden tartışma sesleri geliyor.
– Beyler kadın adı ne?
– Beyler bilen söylesin!
– Beyler ayıp oluyor ama!
– Kimse mi bilmiyor?
– Beyler herkes kâğıtları kaldırsın göstersin.
– Beyler hocaların adlarını biliyorsunuz, kızların adlarını biliyorsunuz ama!
Hoca diyor ki: Sınav oluyoruz sanıyorlar, ders alıyorlar içerde haberleri yok!
HOCA DEVAM EDİYOR…
Beş dakika sonra sınıfa girdim… Bitirenler versin dedim, zaten 5 dakika da bitti sınav…
Kâğıtları topladım...
Sınıfta ki Türk, Çinli, Kıbrıs Türkü, Ukraynalı vb tek bir doğru cevap yok. Kâğıtlar bomboş…
Kimse o kadının adını bilmiyor…
Sadece bir öğrenci ‘battı balık yan gider’ yazmış...
Onun hakkında bana ‘Hocam o öğrenciye dikkat et. Şöyle kavgacıdır, böyle problemdir’ denilen bir çocuk…
Sınav İngilizce olduğu için öğrencim şöyle yazmış:
‘Hocam, öncelikle ben şu an duygularımı İngilizce anlatamayacağım, biliyorum sınıfta kalıyorum; ama Türkçe yazıyorum… Hocam size çok bozuldum…
Bana iletişimle ilgili ne sorarsanız hepsini bilirim... Ceplerim dolu... Ben yıllarca hep sorarım arkadaşlarıma, bu adam ne sorar diye... (Ben İngilizceyi bilmem, İngilizce eğitim verilen bir koleji ve üniversiteyi bitirmiş üstelik. Hiçbirinizi anlamam, hiçbir metni anlamam, sınavdan önce sorarım arkadaşlarıma, bu herif ne soruyor diye, soracakları soruları sınavdan önce yazar/çizer koyarım cebime… Sınavda kâğıda aktarır, sonra da buruşturur çöpe atarım ve sınıfımı geçerim...
Hocam bu yüzden çok bozuldum… Sınıfta kalıyorum çünkü cevabı bilmiyorum...
Ama bir şey fark ettim; o kadını gerçekten yıllardır görüyorum; ama bir kere dönüp bakmadım, adını hiç merak etmedim…
Oysa bütün hocaların adını soyadını, hatta çocuklarının adını bile biliyorum... Memlekette ki futbol takımlarını sor yazarım… Çünkü çıkar ilişkim var…
Hocam o kadını ben 8 yıldır görüyorum, 1 kere suratına bakmadım… O kadına hiç merhaba demedim...
Ben öyle bir adammışım ki çıkar ilişkim yoksa insanların yüzüne bakmıyormuşum...
ÖĞRENCİNİN CEVABI…
‘Hocam sana söz: Bu sınavdan çıkacağım 2 ay daha bu okuldayım…
Gider gitmez o kadının adını öğreneceğim…
2 ay o kadının gözlerinin içine bakarak adını söyleyerek, günaydın, iyi akşamlar diyeceğim ve bundan sonra ilişkilerimi çıkar üzerine kurmayacağım.
Sınıfta kalıyorum, ama emin olun hiç önemi yok…
Hocam sınıfta kalıyorum ama sağ olun…
Çünkü on beş yıllık bir eğitimde bana öğretilmeyen bir şey öğrettiniz.’
HOCA’NIN ALDIĞI DERS…
Yönetmeliğe göre not veremezsiniz, zaten cevabı da bilmiyor… 50 üzerinden 50 aldı ve sınıfını geçti, mezun oldu… Ben kadının adını sormadım, alacağımı da aldım… O öğrenmesini istediğim şeyi öğrenmiş…
İki gün sonra hizmetli bayan yanıma geldi… Can dostumdur benim…
Bir torba hellim peynirini koydu masamın üzerine (onun maaşından en fazla hellim parası artar zaten) koyarak dedi ki:
‘Hocam size iki şey için çok teşekkür ederim…
Birincisi; geldiğinizden beri bana her sabah ismimle hitap ederek ‘günaydın’ diyorsunuz…
İkincisi; Doğrumu bilmiyorum, siz son sınıf öğrencilerine sınavda bir soru sormuşsunuz, bütün öğrenciler soruyu öğrenmişler, 2 gündür dedi, giren-çıkan bütün öğrenciler ‘Adımı söyleyerek, iyi akşamlar, günaydın Hatice hanım’ diye içeri giriyor…
Hocam ben yıllardır bu okulda hep kapının oralarda olurdum…
Şimdiye kadar hiç kimse böyle bir şey yapmamıştı, kendimi hiç bu kadar insan hissetmemiştim.’ (Bu hoca A. Şerif İzgören.)
…/…
Ezcümle:
Sadece bildikleriniz değil, fark ettiklerin de kim olduğunuzu gösterir…
Hatta daha fazlasını görebilirsiniz…
Bu yazıyı okuduysanız eğer, yarından tezi yok ilk selamınızı çalıştığınız iş yerindeki ‘Hatice hanımlara, Ayşe teyzelere, Hasan emmilere’ veriniz lütfen…
Çünkü herkes birinin gözünde görünmek ister…
Çünkü herkesin alnında ‘Lütfen bana kendimi iyi hissettir’ yazar…
İstisnasız böyledir bu, denemesi de bedava…
Konu sade olmakta, sadeleşmekte…
Konu gösterişsiz insanın yanına sokulmakta, işte asıl hikâye orada…
Eğer bunu başarabilirseniz, eğer egolarınızı bir kenara bırakır, ilişkilerinizi çıkar ilişkileri üzerine kurmazsanız sizin hikâyeniz işte tamda şimdi başlıyor demektir…
Çok şey değil, sadece insan olursunuz…
Etkileyici ve anlamlı bir sınav değil mi?
Ves’selam…