Yemek sipariş uygulamalarında moto-kurye istihdam eden şirketlerin toplamda yüzde 50'ye yakın komisyon alması önce işletmelerin kazancını etkiliyor, sonrasında da zam olarak ürüne yansıyor, tüketicilere 'suni gıda enflasyonu' oluşturuyor…
Küçük işletmeler zincir markalara göre platformlara daha yüksek komisyonlar ödüyorlar. Bundan dolayı aslında platformların tüm yükünü tekil ve küçük işletmeler çekiyor…
Son yıllarda yaygınlaşan, birçok kişinin evden çıkıp bir lokantaya, restorana gitme yerine çeşitli sipariş platformlarından sipariş vermeyi tercih ederken, pahalıya yediği yemeğin nedeninin komisyon olduğunu bilmiyor…
1000 TL'LIK SIPARIŞIN 400-500
TL'SI PLATFORMLARA GIDIYOR
Bugün biri dışarıdan 1000 TL’lik sipariş verdiğinde ödediği paranın %40’ı bu platformlara gidiyor. Buna bir de “öne çıkarma” bahanesiyle eklenen +%10’u ekleyin… Yani ödenen 1000 TL’nin 400-500 TL gibi devasa payı, komisyon adıyla bu platformlara gidiyor…
Bu komisyon yükü, piyasadaki yemek fiyatlarını doğal seviyesinden koparıp kendiliğinden %30–40 yükseltiyor. Vatandaş bu tabloyu bilmediği için haklı olarak “Fiyatlar çok pahalı!” diye tepki gösteriyor…
Ve günah keçisi olarak esnafı görüyor. Esnaf ise yaptığı işin karşılığını alamıyor, ayakta kalmakta zorlanıyor. Bu sistem serbest rekabet üretmiyor; tam tersine fiyatları yapay biçimde şişiren kapalı bir düzen kuruyor…
Ve bu düzen her geçen gün kendi kendini büyüterek enflasyon olarak sofralarımıza geri dönüyor…
Fiyatların ucuzlayabilmesi için makul komisyon oranları belirlenmeli…
Platformların varlığına karşı değilim…
Evden dışarıya çıkamayanlar ve özellikle yemek yapmayı bilmeyen erkeklerin imdadına bu platformlar yetişiyor…
Ancak inkâr edilemeyecek bir gerçek var: Komisyon makul seviyede olmadığında, bedelini hem vatandaş hem esnaf ödüyor. Oranlar adil bir noktaya çekildiği gün, restoranlar da aynı şeffaflıkla fiyatlarını aşağı indirecek, vatandaş da esnaf da rahatlayacak. Konu bu kadar net. Platformların da kazanacağı, esnafın ayakta kalacağı, vatandaşın da nefes alacağı adil bir sistemi birlikte kurulmalı…
“KOMİSYONLAR DÜŞMEZSE
BU SİSTEMLERİ KAPATACAĞIZ”
Eskişehir Lokantacılar ve Kasaplar Odası Başkan Adayı Murat Arnik, online yemek platformlarının yüksek komisyonları nedeniyle esnafın ciddi şekilde zarar gördüğünü belirterek, “Komisyonlar düşmezse 5 bin 250 işletme olarak bu sistemleri kapatacağız” dedi…
Arnik, Eskişehir’de ve Türkiye’de yüzbinlerce yiyecek içecek işletmesini ciddi anlamda zor durumda bırakan online yemek platformlarının aldığı yüzde 40 ila yüzde 50’yi bulan komisyonların esnafı çöküşe sürüklediğini de söyledi...
500 TL’lik bir siparişin yaklaşık 250 TL’si komisyonlara gittiğini, buna zorunlu reklam harcamaları ve görünürlük ücretleri de eklenince birçok işletme kâr etmek yerine zarar ettiğini de vurgulayan Murat Arnik, esnafın artık borçlanarak ayakta durmaya çalıştığını, komisyonların düşürülmemesi halinde boykot hazırlığında olduklarına da dikkat çekti…
ESKİŞEHİR’DE 5 BİN 250 İŞLETME
SİSTEMDEN ÇEKİLECEK
“Eğer online platformlar komisyonları revize etmezse, Eskişehir’deki 5 bin 250 işletme olarak bu sistemleri kapatacaklarını da belirten Bu mücadeleyi yalnızca Eskişehir’de değil, Türkiye’nin dört bir yanında sürdüreceğiz. Birleştiğimizde kimse bizi yönetemez” diyen Eskişehir Lokantacılar ve Kasaplar Odası Başkan Adayı Murat Arnik son olarak şuna dikkat çekti:
“Komisyonların düşmesi durumunda hem esnaf hem vatandaş kazanacak. Fiyatlarda da en az yüzde 25 gerileme olacak. Online platformlar, esnafın sırtına yük olmaktan başka bir işe yaramıyor. Komisyonlar düşerse hem işletmeler nefes alır hem de vatandaşın alım gücü artar. Eskişehir’de şu anda 17 bin kişiyi temsil ediyoruz. Esnafın mücadelesi sadece esnafın değil, tüketicinin de mücadelesidir. Bu düzen değişmeli. Haklı davamızda asla susmayacağız…”
KENDİ SİSTEMLERİNİ KURACAKLAR
Eskişehir Lokantacılar ve Kasaplar Odası Başkan Adayı Murat Arnik, anlaşma sağlanamazsa gerekirse esnaflar olarak kendi dağıtım sistemi oluşturmayı düşündüklerini de söyledi…
* * *
Haklılar mı?
Evet, hem de yüzde 100…
Bütün yük esnafın omuzunda, ancak dağıtım platformları esnafın kazancının yarısına ortak…
Bence anlaşmayı beklemeden Türkiye genelinde tüm esnaflar birleşerek kazançlarının yarısını o şirketlere vermektense kendi dağıtım ağlarını kurmalılar…
* * *

GEÇMİŞİ ARADIM
Büyük bir şirketin patronu, bilgisayar sistemleriyle ilgili önemli bir arızanın acilen giderilmesi için, bilgisayar mühendislerinden birinin evine telefon eder.
Karşı taraftan fısıldayan bir çocuk sesi:
- ‘Alo’ der.
Patron sorar:
- “Baban evde mi?”
Çocuk fısıldayarak cevap verir:
- “Evet!”
- “Onunla konuşabilir miyim?”
Çocuk fısıldayarak cevap verir:
- “Hayır!”
Patron şaşırır:
- “Peki, annen evde mi?”
Çocuk fısıldayarak devam eder:
- “Evet!”
Patron:
- “Peki, onunla konuşabilir miyim?”
Çocuk yine fısıldayarak:
- “Hayır!”
Patron şaşkın:
- “Orada başka kimse var mı?”
- ‘Evet’ der çocuk.
- “Bir polis memuru var.”
Mühendislerinden birinin evinde polisin ne işi olduğuna anlam veremeyen adam sorar:
- “Memur beyle konuşabilir miyim?”
- ‘Hayır’ der çocuk yine. “Şu anda meşgul.”
İyice meraklanan patron:
- “Neyle meşgul?”
Çocuk fısıldayarak cevaplar:
-“Annem, babam yanlarındaki polis amcayla ve itfaiyeci amcalarla konuşuyorlar.”
Meraklanan ve endişelenen patron, telefondan gittikçe artan bir gürültü duyar:
- “Bu ses de ne?”
- “Helikopter”
Panikleyen patron:
- “Neler oluyor orada?”
Çocuk:
- “Arama kurtarma timi geldi de.”
Patron endişeli ve neler olduğunu bilememenin kızgınlığı içinde:
- “İyi de neyi arıyorlar?”
Çocuk hala fısıldayarak ve kıkırdayarak cevap verir:
- “Beni!”
* * *
Bu fıkrayı okuyunca çağrışım yaptı…
Geçtiğimiz yıl bir iş için günü birlik Ankara’ya gittim…
Öğleye kadar işlerimi tamamlayarak TBMM’ye geçtim…
AK Partinin gurup toplantısını izledim…
AK Parti’nin gurup toplantısını yaptığı salon eski Cumhuriyet Senatosu salonu…
Bu salonda geçmişte iktidar olduğu dönemlerde Adalet Partisi’nin gurup toplantıları yapılıyordu…
Adalet Partisinin iktidarda olduğu dönemde aynı salona iki kez girmiştim…
Yıllar sonra içerideki havayı yeniden soludum…
Burnuma geçmiş yılların kokusu geldi...
O yılları hatırladım…
İçim buruk ayrılarak TBMM’de önemli bir görev yapan kardeş gibi sevdiğim Meclis Başkan Müşaviri sevgili kardeşim Cengiz Sağlam’ın makamına geçtim…
AK Parti ve CHP Eskişehir Milletvekillerine görünmedim…
AK Partili milletvekilleri Ayşen Gürcan ve Fatih Dönmez ile samimiyetim yok…
Nebi Hatipoğlu ile var ama ona da görünmek istemedim…
Hazır gelmişken TBMM’yi de dolaşmak istedim…
Sağ olsun Cengiz kardeşim mihmandarlık yaptı…
Meclis Başkanlığı katına çıktım…
Meclis Başkanın makam odasının kapısına kadar yürüdüm…
Kapının karşısına geçtim ve iki dakika kapıyı izledim…
Nedeni ise yıllar önce o kapının arkasındaki odada DYP Eskişehir Milletvekili Hüsamettin Cindoruk oturuyordu…
O yıllarda Tercüman Gazetesinde çalışıyordum…
Ayda bir Ankara Bürosu’na gidip geliyordum…
Ankara’ya her gittiğimde de Hüsamettin Cindoruk’un makamına uğrardım…
Özel danışmanı Eskişehirli rahmetli Sami ağabeye de uğrar, Hüsamettin Cindoruk müsait ise çay içmek için kapısını çalardım…
Hâl hatır sorup çayımı yudumladıktan sonra “Allahaısmarladık” diyerek TBMM’den ayrılırdım…
Doğru Yol Partisi’nin o yıllarda Genel Başkanı rahmetli Süleyman Demirel idi…
İki kez de eski Başbakanlık Binasında Süleyman Demirel’i ziyaret etmiştim…
O günler bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti...
12 Eylül’den sonra kapanan Adalet Partisi’nin yerine kurulan DYP’nin ANAP ile birleşmesiyle adı Demokrat olan Demokrat Parti’nin bugünkü durumu…
Bugünün iktidar partisi AK Parti gibi AP ve DYP yıllarca bu ülkenin yönetiminde söz sahibi oldu…
6 kere gidip 7 kere gelen Başbakan ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, TBMM Başkanı ve Eskişehir Milletvekili Hüsamettin Cindoruk, Türkiye’nin ilk ve tek kadın Başbakanı Tansu Çiller, yine ilk kadın İçişleri Bakanı Meral Akşener, eski Devlet Bakanı İbrahim Yaşar Dedelek gibi pek çok ünlü isim bugün Demokrat Parti’de yok…
O nedenle Demokrat Parti artık geçmişteki gücünün çok uzağında...
Bugün lise veya üniversite eğitimi yapan gençlere, “Geçmişte merkez sağda Adalet Partisi, Doğru Yol, Anavatan Partileri vardı. Bu isimleri duydunuz mu?” diye sorsak eminim yüzde 95’i “duymadım” der…
Oysa Adalet, Doğruyol ve Anavatan Partileri ülkeye damgasını vuran son derece önemli partilerdi…
Kısa bir TBMM turu bana maziyi anımsattı...
Geçmişi aradım…
Not: Bu yazıyı 21.05.2024 tarihinde yazmıştım. İçimden bir ses “tekrarla” dedi…
Çok sevdiğim yazılarımdan bir tanesi…
O nedenle ikinci baskı oldu…
* * *