Bazı çevrelerce “çok kritik” nitelendirilen cumhurbaşkanlığı seçiminin yankıları, tartışmaları devam ediyor. “Ya tarih yazacağız, yada tarih olacağız!” diye büyük anlamlar yüklenen seçimlerin üzerinden bir haftadan fazla zaman geçti.

“Kim tarih olacak kim tarih yazacak.” Bunu zaman gösterecek ama 28 Mayıs seçimi, özellikle birçok partinin siyasi fay hatlarında deprem etkisi yarattığını biz değil uzmanlar dile getiriyorlar.

Artçı şoklar ise devam ediyor.

Dolayısıyla böyle zamanlarda hep kaybeden tarafta kavga, gürültü olur. Doğrusu da budur. Kaybetmek ve yenilgi zordur.

Kazanan tarafa kimse laf söylemez. Dönüp bakmaz bile.

Yapıcı olmak şartıyla başta muhalefet olmak üzere iktidar bile her türlü eleştiriye açık olmalı!

Seçmenin verdiği mesaj iyi okunmalı.

Zaten bunu iyi oku(ya)mayanlar her zaman kaybetmeye mahkûmdur.

Seçimi kaybeden, seçmenin umutlarını tüketen liderlerin batı demokrasilerinde olduğu gibi sorumluluk alıp istifa etmeleri gerekir.

Bu anlamda siyasi analistler altılı masanın işe yaramadığını söylüyorlar.  Masaya ülke menfaati için değil de koltuklarını 15-20 milletvekili alarak korumak düşüncesiyle oturan liderlerin gerçek niyetlerini bir hafta içinde görüldü.

Kendi logolarıyla seçime girme cesareti gösteremediler. Kılıçdaroğlu’nun şanssızlığı onlarla masaya oturmaktı!

Seçimi kazanan Erdoğan yoluna emin adımlarla devam ediyor. Doğru bir strateji ile girdiği tüm seçimlerde başarılı olan Sayın Cumhurbaşkanı’nın son iki haftada yaptığı hamleleri sonuca olumlu yansıdı.

Erdoğan, Kılıçdaroğlu kadar cömert davranmayıp dört beş milletvekili ile sonuca gitmesini bildi.

Instagram’da gezinirken Reels videolar bölümünde hangi zaman çekildiğini bilemediğimiz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kısa bir videosu gözüme ilişti. Aynen şöyle konuşuyor: ”Hiçbir CHP’liye genel başkan olması gerektiği yönünde bir telkinde bulunmadık. Çünkü Sayın Kılıçdaroğlu’nda daha ideal bir genel başkan olamaz. Bunca yıl cumhurbaşkanlığı, başbakanlık yaptım. En çok hayıflandığım konulardan biri şöyle dişime göre bir ana muhalefet bulamayışımdır.”

Ülkemizi kuran iradenin temsilcisi olan Cumhuriyet Halk Partisi üzerine köşe yazarlığı refleksiyle birkaç söz söylemek gerekirse,

Bugünden geçi yok Cumhuriyetin kuruluş felsefesine yani fabrika ayarlarına dönmekten başka çaresi yok.

İçinde “Halk” olan bir partinin halkın tüm kesimlerini kucaklamalıdır.

Hala halkın sesini, isteklerini dinlemeye direnen ve aynı hataları tekrarlayarak ve bu hatalardan hiçbir ders almayarak başarılı olabileceklerini sanıyorlarsa yanılıyorlar.

Hatta geçtiğimiz cumartesi günü cemiyet programında görüştüğüm samimi bir CHP’li arkadaşımın, partisine yönelik şu cümleleri kıymetli. Kılıçdaroğlu’nu kastederek: “Senin (CHP’yi kastediyor) Türkiye'ye demokrasi getirmek gibi bir misyonun varsa önce kendi içinde bu demokrasiyi sağlamalısın. Senin tek adam rejimini yıkma gibi bir gayen varsa önce kendi içindeki tek adam rejimini yıkmalısın. Tüm şartların oluştuğu bu seçim döneminde fark atarak hala kazanamıyorsan yeter artık demen lazım…” Düşüncesinin tabanda yüksek sesle konuşulduğunu da ifade etti.

Tabii bunun kararını 100 yıllık CHP’nin yetkili kurulları, delegeler ve o partiye gönül vermiş üyeler verecek.

Düşünüyorum da 100 yıl önce ülkeyi kuran CHP, 100 yıl sonra partisine gönül vermiş seçmenler tarafından ülkeyi kurtarmak için en büyük umut oluyorsa esaslı bir muhasebe yapmak zorunda.

Yoksa daha çok baharlar gelir geçer…

İktidara gelince Oy kaybediyor ama sonuçta iktidarda kalabilmeyi başarıyor.

Hele de bu dönemde!

Ekonomi iyi değil, döviz, enflasyon yüksek. Benzin mazot fiyatları aynı derecede…Tüm bunlara rağmen yine de kazanabiliyor.

Rahmetli Süleyman Demirel’in bir sözü hatırıma geldi. Yıllar evvel bir seçim zamanında: “Tencerede et değil dert kaynıyor. Tencerenin götüremeyeceği bir iktidar yoktur.” tezi 2023 yılında geçerliliğini kaybetti.

Neticede…

Çağlar aşıp gelen Hz. Mevlana’nın dediği gibi: “Dün dünde kaldı cancağazım. Bugün yeni şeyler söylemek lazım.”

Sizce de öyle değil mi?