İnsan kâinatın en üstün varlığıdır. O, yeryüzünde halife (yeryüzüne hâkim kimse) tayin edilmiş; ona akıl, irade, düşünme ve konuşma özellikleri verilmiştir. İnsanlar bir erkek ile bir kadından yaratılmış, tanışmaları için kavim ve kabilelere ayrılmıştır (Hucurât 49/13).
“Sizi bir tek candan yaratan, kendisiyle mutlu olsun diye ondan da eşini yaratan O’dur…” (Araf 7/189).
İlk insandan itibaren eş ve aile kavramı karşımıza çıkmaktadır. Aile, akrabalık ilişkisiyle birbirine bağlanan fertlerin bir araya getirdiği topluluktur. Aileyi teşkil eden fertler; devirlere, bölgelere, sosyal ve iktisadi yapıya göre değişmektedir. Geniş aile; bir aile reisinin başkanlığında eş, çocuk, torun, gelin, damat, amca, dayı, hala ve teyzelerden oluşmaktadır. Dar veya çekirdek aile ise, karı-koca ile çocuklardan meydana gelmektedir.
İslam’da aile kurumuna büyük önem verilmiş, insanların aile kurmaları, ayet ve hadislerle teşvik edilmiştir:
“İçinizden kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O’nun varlığının delillerindendir…” (Rum 30/21).
“Nikâh benim sünnetimdir. Benim sünnetimden yüz çeviren benden değildir. Evleniniz, çünkü ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar ederim” (İbn Mâce, Nikâh, 1).
İslam’da aile, Allah’ın adı üzere yapılan bir akitle kurulur. İslam toplumunun esasını aile, ailenin temelini erkek ve kadının sahih bir nikâhla birleşmesi teşkil eder.
Teknoloji, zaman ve mekân ne kadar değişirse değişsin, insanın aileye duyduğu ihtiyaç ve ailede huzuru temin edecek değerler aynı kıymet ve önemde varlığını devam ettirmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v.) tüm aile fertlerine daima merhametle, adaletle, iyilikle, güzellikle davranmış, bütün ilişkilerinde insan onuruna saygıyı esas almıştır. O’nun aile hayatını Müslümanların örnek alması gerekmektedir.
Aile kişinin huzur bulduğu bir ortam, neslin devamı için bir vesile, kişiyi dinen günah sayılan çeşitli kötülüklerden alıkoyan bir vasıtadır. İslam’da eşler ve aile fertleri, aile değerlerini korumada öncelikle Allah’a karşı sorumludur. Kişi kendisine, ailesine, çevresine karşı sorumluluklarını iman ve kulluk ekseninde yerine getirmelidir.
Aile, içinde bulunduğu toplumun değer yargılarını, kültürünü, gelenek ve göreneklerini yansıtan, ayrıca kendi içinde özel bir düzeni olan ve çevresiyle iletişim içerisinde olan bir kurumdur.
Aile, çocuğun ilk sosyal denetimlerini kazandığı yerdir. Çocukların gelişiminde aile yol gösterici ve kuralları öğretici rol oynar. Çocuğun doğru ve yanlışı öğrenmesinde, cinsel kimliğini kazanmasında, davranışlarını kontrol etmesinde ailenin rolü büyüktür. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Her çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne-babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecûsî yapar” (Buhârî, Cenâiz, 80, 93).
Fıtrat ne demektir? Fıtrat, insanın doğuştan sahip olduğu bütün özelliklerini ifade eden terimdir. Yaratılış, belli yetenek ve yatkınlığa sahip oluş anlamında kullanılmaktadır. Fıtrat, ilk yaratılış anında varlık türlerinin temel yapısını, karakterini ve henüz dış tesirlerden etkilenmemiş olan ilk durumlarını belirtmektedir. Bütün varlığın yaratılışı sırasında Allah’ın türlere kazandırdığı temel yapıdır.
“Sen Hanîf olarak bütün varlığınla dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel…” (Rum 30/30).
Ayet ve hadiste geçen fıtratın, ilk yaratılış sırasında Allah’ın insanın tabiatına bahşettiği Yaratanını tanıma eğilimi, ruh temizliği gibi olumlu yetenek ve yatkınlıkları ifade ettiği anlaşılmaktadır.
İnsanlar, bedenî bakımdan olduğu gibi ruhî ve zihnî bakımdan da hissetmeye, algılamaya, doğru biçimde düşünmeye ve inanmaya elverişli olarak dünyaya gelmektedirler. Buradan hareketle; çocuğun fıtratında bulunan doğru çizgide yetişmesini engelleyecek olumsuz şartların ve amillerin giderilmesi, böylece onun fıtrî kabiliyetinin önünün açılması önem arz etmektedir…
Naciye ÖNÜR
Vaiz