Sınıfta, sabahın ilk ışıklarıyla yankılanan “Günaydın çocuklar” sesiyle başlar bir toplumun kaderi değişmeye.
Tebeşirin kara tahtaya bıraktığı iz, aslında bir medeniyetin geleceğine çizilen yol haritasıdır.
Öğretmen, sadece bilgi aktaran bir figür değil; bir ülkenin ruhunu, karakterini ve vicdanını şekillendiren gizli bir mimardır.
Ne var ki bu kutsal meslek, yıllardır ne yazık ki değeriyle değil, ihmaliyle anılır oldu.
Bir öğretmenin maaşı, kimi zaman bir teknisyenin, kimi zaman bir kuryenin, hatta bir bekçinin maaşının gerisinde kalmaktadır.
Oysa Atatürk, ilk maliye bakanına “Milletvekili maaşı öğretmen maaşını geçmemelidir” derken, eğitimin bir ülkenin temel harcı olduğunu vurgulamıştı. Bugünse bir milletvekili lüks içinde yaşarken, öğretmen ay sonunu getirme telaşındadır. Hayat şartları ortada.
Buraya kadar her şey acı da olsa tanıdık. Ancak daha da sarsıcı, etik ve adil olmayan bazı gerçekler var ki, duyunca insanın yüreği sızlıyor.
Bu adaletsizliğin en çarpıcı örneği, öğretmenin kendi öğrencisine özel ders vermesiyle kendini gösterir.
Aynı sınıfta oturan iki öğrenciden biri öğretmeniyle akşam evinde ders yaparken, diğeri ekonomik imkânsızlıklar nedeniyle geri kalmaktadır.
Neresinden bakarsanız bakın, bu durum ahlaki değildir.
Evet, maalesef bunu yapan öğretmenler var.
Bu tablo sadece etik bir sorunu değil, aynı zamanda eğitimde fırsat eşitliğinin nasıl yerle bir olduğunu da ortaya koyuyor.
Sınıfta öğretilmesi gereken bilgi, artık bir ayrıcalığa dönüşmüştür. Öğretmen, mecbur bırakıldığı düşük maaş nedeniyle özel ders vermek zorunda kalırken; öğrenci, adaletsizliğe boyun eğmek zorunda kalır.
Bu vahim durum yıllardır böyle sürüyor. Ve bu çarpık düzen, dünya sıralamasında ülkemizin eğitimdeki yerini açıkça gözler önüne seriyor:
Türkiye'nin PISA 2022 Performansı
• Matematik: 453 puan – 81 ülke arasında 39. sırada; 37 OECD ülkesi arasında 32. sırada
• Fen Bilimleri: 476 puan – 81 ülke arasında 34. sırada; 37 OECD ülkesi arasında 29. sırada
Bu rakamlar, içinde bulunduğumuz durumun soğuk bir aynası gibi.
Ailesini geçindirmek için düşük maaşla yaşamaya çalışan bir öğretmenin evi kiraysa, çocukları başka şehirlerde üniversite okuyorsa… vay haline.
Bu durumda olan ve ders dışında, namusuyla, şerefiyle ek işler yaparak geçinmeye çalışan öğretmenler tanıyoruz.
Özellikle birçok özel okullarda çalışan binlerce öğretmen, asgari ücrete yakın maaşlarla çalıştırılıyor, hatta bazıları sigortasız çalışmaya razı ediliyor.
Bu öğretmenler, ekonomik baskılar nedeniyle öğrencilerini özel ders almaya yönlendirmek zorunda bırakılıyor. Eğitim ise bir hizmet değil, yalnızca parası olanın erişebildiği bir lükse dönüşüyor.
Elbette, öğretmeni hem ekonomik hem de sosyal yönden yücelten kurumlar da var. Ancak bu tür örnekler, ne yazık ki istisna olmaktan öteye gidemiyor.
Bir de ataması yapılmayan, görevlendirilmesi yapılmayan öğretmenler ve yöneticiler var.
Milli Eğitim Bakanlığı bu konuda nasıl bir çalışma yürütüyor, gerçekten merak ediyoruz.
Yüz binleri aşan nitelikli bir kadro, yıllardır sistem dışında tutuluyor. Oysa ülkemizin dört bir yanında öğretmen açığı yaşanıyor.
Bu insanlar yalnızca bireysel olarak mağdur olmuyor; aynı zamanda eğitim sistemimiz bu yoklukla daha da zayıflıyor.
Çünkü iyi bir eğitim kadrosuna sahip olmayan bir ülke ne bilimde ilerleyebilir, ne de sosyal adalet sağlayabilir.
Öğretmenine değer vermeyen toplumlar, geleceğini karanlıkta arar.
Bir ülkenin kaderi, sınıfın kapısından içeri giren öğretmene bağlıdır. Aksini söyleyene sakın inanmayın.
Sonuç olarak:
Eğitimdeki bu çarpıklıklar düzeltilmeden, öğretmenler hak ettikleri değeri görmeden, fırsat eşitliği sağlanmadan hiçbir reform kalıcı olmaz.
Bizler, geleceğimizi emanet ettiğimiz öğretmenlerin gözlerinde umut, yüreklerinde huzur, yaşamlarında ise adalet görmek istiyoruz.
Çünkü unutmamalıyız:
Bir öğretmeni yok saymak, bir toplumu geleceğinden mahrum bırakmaktır.