Belediye Seçimlerinin önemi geçte olsa anlaşıldı… Özellikle AK Parti kanadı tarafından gayet iyi biliniyor.

Eskiden askerden medet uman cuntacı guruplar vardı. İşin en kolay olan asker çağırması yapıyorlardı.

Mustafa Kemal’in askerleriyiz diye bağıranlar keşke, CHP’nin sandık başlarında sahip çıkabilme aklını gösterebilselerdi…

Ama yok. Tırışkadan, hap yap para kap, solculuk numaralarının karşılığı hep var.

Nasıl bir belediyecilik olsun tartışması hiç yapılmadı... Beyin Fırtınası yapalım önerisini telaffuz edelim dedik burnumuzdan getirdiler…

Ne var bunda?

Adaylar çıksınlar ekrana. Açık tartışma programlarında sepetlerdeki pamuğu görelim…

Adaylar çıktı ekrana hepsi birbirinden merdane diyemedik.

Garip kaldık. Gazetecilerde çanak sorular…

Türkiye’de siyasal anlamda fayların kırılma dönemleri 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül darbeleri.

1960’tan sonra AP’nin gelmesi. 12 Eylül’den sonra ANAP’ın gelmesi. Neo-liberal dönüşüm Özal ile başlar. Devam eder…

1989’da SHP’nin yerel seçimlerde başarısı… Sonrası hezimet.

1994 belediye seçimleri ve REFAH rüzgârının esmesi. Siyasal döngünün başlangıcı.

1999 seçimleri ve Ecevit’ in APO’nun yakalanması ve toplumsal milliyetçi rüzgârını da arkasına alarak %22 oy oranı ile koalisyon kurması.

Arkasından gelen ağır ekonomik bunalımlar ve erken seçim kararı.

Refah partisinden sonra kurulan Fazilet ve devamı olan Saadet. İçlerindeki koltuk kavgası ve yenilikçiler hareketinden doğan AK Parti…

Gömlek değiştirmiş. İçinde her türden insan var.
Sosyal Demokratlar, 1994 seçimlerinde ellerindeki bütün belediyeleri Refah’a ikram ettiklerinden beri kendilerini toparlayamadılar. 1994’te başlayan Yerel Hezimet 1999’da devam etti, 2004’te artarak devam etti, 2009’da, 2014’de bile durulmadı.

Şimdi önümüze konacak ilk sandık, yine yerel seçim sandığı... Başkanını, meclis üyelerini seçecekler. O sandığı kaybeden, ardından gelecek 2’nci ve 3’üncü sandığı da kaybedecek.

+++++
 

CHP de kan değişimi oldu.. Peki, kurultayda verilen sözler… Şimdi değil. Peki, o zaman ne zaman?

Eskişehir gibi birçok vilayetlerde de aday sendromları yaşanmadı mı? Yaşandı.

Belediye başkan adayları için hâkim gözetiminde ön seçim yapılmaz iken, belediye meclis üyeleri için sonradan sözde örgüt denetiminde şaibeli bir temayül yoklaması yapılmadı mı?

Yapıldı…

Aday olanlar ve olamayanlar var. Görünmez bir el sürekli çalışıyor.

CHP’nin en büyük muhalifi yine kendileri.

Peki, bu seçimler iktidarı değiştirir mi? Değiştirmez. Bu sistemde etkilemez... Seçimi kaybetse bile, iktidar değişmez. Çünkü Meclis’te gensoru yoktur. Güvenoyu veya güvensizlik oyu mevzubahis değildir.

Mesela belediye meclislerinde bir daire başkanını veya müdürü belediye meclisi görevden alamaz... Öyle bir yetkisi yok.

Kısacası belediye meclislerinin eli kolu bağlanmış. Güçlü ve denetlenemeyen bir başkanlık modeli belediyelerde var. Başkanlar da meclis üyelerine kendi memuru gibi bakıyor. Meclis başkanı aynı zamanda belediye başkanı. Böyle şey olur muymuş demeyin… Oluyor. Gündemi meclis değil başkanlık belirliyor.

Belediye başkanının meclis başkanlığında ne işi var diye sormuyor bile. Hani o çok yasama, yürütme, yargı erklerini savunanlardan şimdiye kadar hiçbir öneri getirmediler. Büyükşehir’in müstakil seçilen meclisi bile yok. Toplama diyebileceğimiz bir meclis var.

Doldur boşalt. Bütün mesele rozeti takmak ve hava atmaktan ibaret. Bunu sonradan anlıyorlar. Gelip bize anlatıyorlar. Eğitimin ne senin diye sorulduğumda Evren döneminde okuryazarlık belgesi almış. Ne işin var senin oralarda diye sorulduğunda, rica ettiler bende form doldurdum. Listeye almışlar beni diyorlar. Kim almış diyorum? Belediye başkanları ve kağıt üzerindeki yönetimler…

GEÇMİŞTE NELER OLMUŞTU…

Demirel başbakan… 11 Aralık 1977’de belediye seçimleri oldu. CHP birçok vilayeti sildi süpürdü. Demirel’in AP’si kaybetti… AP’den istifalar başladı TBMM’de… Hassas olan meclis aritmetiği değişiverdi. Bağımsızlar neredeyse anahtar rol oynuyordu…11 milletvekili CHP’ye geçti ve gensoru ile Demirel ve kabinesi düşüverdi. Sonrası daha da mühim…11’lere birer bakanlık verildi. Meşhur güneş motel kabinesi dendi. Tarihe geçti… Türk siyasetinin battığı noktaydı… Bülent ECEVİT başbakan oldu?

Oldu da ne oldu? Sonra onu da batırdılar…11 bakan yolsuzluklara bulaştı. Yüce divanda yargılandılar.

*****

Başka bir örnek incisi... Başbakan Özal, 1989 belediye seçimlerini kaybedip, oyları yüzde 21.8’e gerileyince, ANAP çatıdan çöktü, Özal da partiyi bırakıp, cumhurbaşkanlığına geçti.1991 seçimlerinde ANAP itibar kaybetti ve iktidar olamadı.

Dikkat… Bunları neden yazıyorum.

Sadece anımsatmak istedim bazı kör noktaları. Değişim öyle bir şeydir ki gelen dip dalgayı göremezsiniz…

Hani bugünlerde politik analistim diye ekranlarda fetva vererek köşe kadıları var ya…1 Nisan’dan sonra böyle bir beklenti oluşturuyorlar. Bugünkü sistemde mümkün değil beyler.

Siyaseti okuyamıyorlar. Bilmiyorlar. Hatta 1 Nisan’dan sonra iktidar olacağız diyenler bile var. Ne yasadan haberleri var, ne de siyasetten. Öyle Erdoğan gitsin de, nasıl giderse gitsin ile bu işler olmuyor. Nasıl gidecek? Sandıkla gelen, sandıkla gider. Sizler o işi mayıs seçimlerinde kaçırdınız.

2028’e kadar bekleyeceksiniz. Çünkü sistemin kilidi Bahçelinin elinde… O da bizi bırakıp nereye gideceksin türküsünü angara havaları eşliğinde söylüyor.

+++++

Baruch Spinoza’ dan dersler…

Bir hükümet söz özgürlüğünü ne kadar kısmaya çalışırsa, ona o kadar karşı konur; bu karşı çıkış elbette açıkgözlülerce değil, iyi eğitimin, sağlam ahlakın ve erdemin daha özgür yaptığı kişilerce olur. 

Hakikat diye inandıkları görüşlerin, yasalara karşı suç olarak kabul edilmeleri kadar insanların hoş göremeyecekleri şey yoktur.

 

Bu gibi durumlarda, yasalara nefretle bakmayı ve hükümete karşı elinden geleni yapmayı saygıdeğer hareketler olarak düşünürler.

ÖZETİNİ ANLAMIŞSINIZDIR UMARIM…